Belki sonbaharda 'barış' gelir
Aklı başında herkes savaşın çözüm olmadığını söylüyor. Eski MİT
Müsteşar Yardımcısı
Cevat Öneş adeta feryat ederek şöyle diyor:
"70'lerden beri bu işin içindeyim. Tek çözüm yolu demokratik
açılımı sürdürmektir."
Bu gerçeğe rağmen anlaşılan bir kez daha kanlı bir çatışma yaşayacağız. Umarım bu çatışma kısa sürer ve derin siyasi sonuçlara yol açmaz.
Bunun için ne yapmak gerekiyor? İşte can alıcı soru bu...
AK Parti son 10 yılda
Kürt meselesinde tarihi adımlar attı.
Demokratik Açılım süreciyle bu sorunu tam anlatamasa da topluma mal etmeye çalıştı. Devlet v
e devletin Kürt meselesine bakışı değişti. Ama yetmez. Hâlâ sorun çözülmüş değil.
Bu noktada cevabı bulunması gereken soruyu
Gümrük ve
Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcı dile getirdi:"
İstihbarat raporlarına göre
terör örgütüne katılımlar azalmıyor, artıyor. Neden? Orada büyük sorun var. Bölgeye bugüne kadar gitmeyen hizmetler gitti. Altyapı, sağlık, ulaştırma, sosyal
yardımlar.
Başbakan'ın bütün kızgınlığı bundan. Hâlâ neden adeta askere gider gibi gidiyorlar?"Bu sorunun cevabı doğru verilirse çözüm yolu da açılır.
Seçim döneminde, birkaç gün önce
PKK saldırısına uğrayan Siirt'in
Pervari ilçesine gitmiştim. 8-12 yaş arası bir grup çocukla biraz sohbet ettim. Oradan Ankara'ya nasıl baktıklarını, hükümetten ne beklediklerini sordum. O
küçük yaşlarına rağmen düzgün cümlelerle hepsi aynı şeyi söylüyordu:
"Biz ana dilimizle eğitim almak istiyoruz."
Toplumdan gelen bu tür talepler zamanında karşılanmazsa sonradan yerine getirilse bile işe yaramayabilir.
Peki, bu sorun şiddetle mi çözülür?
İşte PKK ve çevresinin görmediği gerçek de bu... Bu çevre,
Türkiye'nin son dönemlerdeki değişimini,
demokratikleşme adımlarını şiddetin bir zaferi olarak yorumladığı için şiddet sarmalından çıkamıyor. Belki de bu yüzden son
Kandil operasyonunu pek de beklemiyordu. Devletin bu sert refleksinin nasıl bir sonuca yol açacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Ama şu ihtimali de görmek gerekiyor. Eğer derin kışkırtmalar olmazsa, sonbahar silahların sonsuza kadar sustuğu bir "bahar"a dönüşebilir. Bunu başarmak için Kürt
sivil siyasetinin daha aktif devreye girmesi ve onların önünün açılması gerekiyor. Bunu başarabiliriz...
Arda Turan'ın Kürt
açılımı
Önceki gece atv ve ahbr'de Turkuvaz Grubu'nun organize ettiği
Somali'ye yardım
kampanyasını izledim.
Çok etkileyiciydi. Gerçekten Sabah'ın başlattığı bu kampanya, sadece Türkiye toplumunun yardımseverliğini değil dünyada olup bitenlerle ne kadar ilgili olduğunu da gösterdi. Afrika'nın Somalisi de neresi demeden, insanlık adına çoluk çocuk herkes yardıma koştu.
Kumbarasında biriken 35 lirayı gönderen çocuk da vardı, 500 bin lira gönderen
işadamı da... Programda çok sayıda işadamı, yardımsever vatandaş da konuştu. Hepsi Türkiye toplumunun yardımseverliğine dikkat çekti ama futbolun yükselen yıldızı eski Galatasaraylı yeni
Atletico Madridli Arda Turan'ın konuşması çok daha kucaklayıcıydı.
Şiddetin tırmandığı bir süreçte
genç futbolcu Arda, gerilimin artmasını isteyenlere inat şöyle diyordu:
"Bizim insanımız çok yardımseverdir. Türkiye'de yaşayan herkes, Türk halkı, Kürt halkı ve bütün unsurları ile nerede bir zor durum varsa oraya koşmasını bilmiştir. Benim halkımızdan ricam Somali için ellerinden geleni yapsınlar. Hep birlikte bu kampanyayı sürdürelim."
Kampanyayı dünyaya taşıyan Başbakan Erdoğan ise bizzat gördüğü, yaşadığı insanlık dramını anlatırken insanlığa
çağrı yapıyordu:
"Somali'de annelerin babaların yürekleri
yangın yeri... Buradaki durumu dünyaya duyurmak istiyorum. Burada yaşanan dram insanlığın, çağdaş değerlerin
test edilmesidir. Batılı değerlerin içi boş bir retorik olmadığını ispatlaması gerek. İnsanlığın şeref ve haysiyeti için herkes bu testi geçmek zorundadır."