Barış, hukuku kapsayacak mı?
-
Diyarbakır-
BDP'li seçilmiş belediye başkan ve meclis üyelerinin de aralarında bulunduğu o plastik kelepçeli fotoğraf hâlâ hafızamızda. İşte o fotoğrafla kamuoyuna yansıyan KCK operasyonunun ilk
duruşması için Diyarbakır'dayız.
Hava güneşli ve
mevsim normallerinin üstünde ama siyasi hava biraz bulutlu. Kimse önünü tam göremiyor. Konuştuğum her siyasi ve kanaat önderi tam da bu nedenle neler olabileceği konusunda gel gitler yaşıyor. Oysa şu son günlere kadar, 12
Eylül referandumundan '
evet' çıkması ve ateşkesin uzatılması nedeniyle barış heyecanı bölgeyi yeniden umutlandırmıştı.
Ancak hem
Başbakan Erdoğan'ın anadili eğitimi ve süreçle ilgili sert açıklamaları hem
İran ve
Suriye ile yoğunlaşan özel görüşmeler hem de Öcalan'la görüşmelerin kesilmesi bölgede derin bir sessizlik yaratmış.
Herkesin kafasında "Acaba çatışma yeniden başlar mı?" kaygısı var. Bu kaygı nedeniyle sokakta bile Hrant Dink'in yaşadığı "
Güvercin tedirginliği"ni hissetmemek mümkün değil. Bütün korku, barış ihtimalinin elden kaçırılması.
Bu nedenle gözler KCK
davasına çevrilmiş durumda. Duruşma öncesi görüştüğüm bir grup
işadamı arasından biri şöyle diyor:
"Bu havayı duruşma başladıktan sonra seçilmişlerin ya da en azından belediye başkanlarının tahliyesi dağıtabilir."
Başbakan Erdoğan'ın son günlerdeki sert konuşmasından "
tahliyeler olabilir" sonucunu çıkartanlar da vardı. O konuşmalar sırasında sanıkların
Kürtçe savunma yapacakları haberinin gelmesi bir an kaygı yaratıyor. Bir işadamı kaygısını şöyle dile getiriyor:
"Bu ortamı sertleştirir. Anadille eğitim hakkı temel bir insan hakkı ama
Türkiye kamuoyu da dikkate alınmalı."
Bu kaygılı yaklaşıma cevabı bir başka işadamı veriyor:
"Bence
resmi dilimiz
Türkçe diyerek anadille savunma yapacaklar. Bu da ortamı yumuşatır. Amin Maaoluf'un dediği gibi burada Ölümcül Kimliğin simgesi dildir."
Bu düşünceler içinde duruşmanın yapıldığı Diyarbakır Adliyesi'ne gidiyoruz. Girişte
Ahmet Türk ve BDP Muş
Milletvekili Nuri Yaman'la karşılaşıyoruz. Ayaküstü konuştuğumuz Türk, sıcak mesajlar veriyor:
"Ben gerçekten her yerde silahların, şiddetin hayatımızdan sonsuza kadar çıkması için elimden geleni yapıyorum. Herkesin bu çabayı vermesi gerekiyor. Türkiye bir daha şiddetin hayatımızı karartmasını kaldıramaz."
Ve KCK davasının görüldüğü yeni duruşma salonunun izleyiciler bölümüne geçiyoruz. Yaklaşık 18 ay önce başlayan tutuklamaların ilk duruşmasını
yabancı ülkelerden milletvekilleri ve
sivil toplum örgüt temsilcileri de izliyor. Duruşma kimlik tespitinden sonra avukatların konuşmalarıyla başlıyor. Avukatlar, özellikle iddianamenin okunmamasını istiyor.
Sanıklardan ilk sözü Seracettin Çetin alıyor. Avukatların dile getirdiği iddianamenin okunmaması gerektiğine katıldığını belirtiyor. İlk sanığın Kürtçe konuşmaması üzerine gözler bu kez, sanıkların sözcü seçtiği Hatip
Dicle'ye çevriliyor.
Sanıklar adına söz alan Dicle, "Tam da silahlı moddan demokratik moda geçildiği bir dönemde keşke bu dava hiç açılmasaydı" dedikten sonra şunları söylüyor:
"Resmi dil Türkçe'dir. Bunu siyasi hareketimiz de deklare etmiştir. Ama biz burada kimlik bildirimi aşamasından itibaren kendi anadilimizi kullanmak istiyoruz."
Bu açıklama, beklenen gerilimi yaratmayacak görünüyor. Dicle, bir bakıma "Resmi dil Türkçe'dir" diyerek ortamı yumuşatıyor.
Şimdi asıl merak edilen
mahkeme heyetinin tavrı.
Bu noktada duruşmaya iki saat ara veriliyor. Öğleden sonra duruşma yine avukatların savunmasıyla başlıyor. Ancak mahkeme heyetinin tavrı netleşmiyor. Heyetin, iddianamenin
özet mi yoksa tamamı mı okunacağına ve sanıkların Kürtçe konuşmasına ilişkin tavrı ancak yarın (yani bugün) öğrenilecek.
Merakla bekleyeceğiz, "Acaba barış, hukuku da kapsama alanına alacak mı?"
SABAH