Ancak şu var ki, bu kez, ne
Kürtleri ne de Türkleri memnun etmese de bu sorunun çözümü ve
PKK etkisinin
Güneydoğu’da bir ölçüde kırılması yolunda bir dizi adımların atılacağını göreceğiz.
Ama bu adımların hiçbirinin, şu aşamada, PKK’nın, lider kadrosu dışındakilerin, dağdan inip silahlarını tamamıyla bırakması gibi radikal bir çözümün önünü açacağı pek mümkün görünmüyor. Zira halen, PKK’nın 1984 yılında
Eruh ve
Şemdinli baskınlarıyla başlattığı ve 24 yıldır devam eden silahlı mücadelesini tetikleyen sorunların nedenlerine inilip, bu sorunların çözümü yolunda ne karar vericiler ne de muhalefet partilerinin kafa patlattığına
tanık oluyoruz. Muhalefet, hamasi demeçler dışında çözüme katkı yolunda yapıcı bir tutum sergilemezken hükümetin, yıllardır dile getirdiği Güneydoğu için
ekonomik açılımı başlatmadığını ve kültürel hakların genişletilmesi anlamında çok fazla nefes aldırıcı önlemlere yönelmediği görülüyor.
Cumhuriyet sonrası dönemleri irdelediğimizde,
yoksulluk yani ekonomik sorunlar ile
Kürtçe dilinin bireyler arasında dahi konuşulmasının
yasak olduğu ve bu bağlamda kültürel hakların esamisinin bile okunmadığı dönemlerden geçtiğimizi, kısmen de geçmekte olduğumuzu görüyoruz.
Hükümetin,
ilk adım olarak
bölge için epeydir raflarda bekleyen ekonomik önlemleri açıklaması gerekiyor. Bu bölge halkı için yapılacak ekonomik yatırımlar,
Türkiye genelindeki ciddi işsizlik sorununu da çözebilecek nitelikte olacaktır. Bir türlü bitirilemeyen GAP, mevcut haliyle de Kürt ağlarına yaradı, halka değil. Bölgenin ekonomik sorunları, bir paket ile uzun vadede çözüm anlamında rayına oturabilir ama bu PKK sorununu tam olarak bitiremez. Keza ekonomik anlamda gelişme gösteren bölge halkının, milliyetçilik duyguları daha da kabaracak ve daha fazla kültürel açılım talepleri ile geleceklerdir.
Nitekim, Kürtleri temsil eden DTP, anayasada da üst ve alt kimlik ayrımının kaldırılarak Türkiyelilik kavramının getirilmesini istiyor, İmralı’da yatan PKK Lideri Abdullah
Öcalan, silahları bıraktırma karşılığında devlet tarafından muhatap alınmasını istiyor. DTP, orta vadede gerçekleşmesi mümkün görünmeyen bu tür önerileri, masada pazarlık gücünü arttırmak için getirecektir. Bizler de, ileride tarafların istemlerini bir noktada buluşturmaya
hizmet edecek biçimde bu konuları tartışacağız.
Türkiye, Kürt bölgesi için inandırıcı ciddi ekonomik ve sosyal açılımları ilan etmedikçe ve uygulamaya koymadıkça, Öcalan dahi çağrıda bulunsa PKK’nın silahları bırakacağını zannetmiyorum. Niye bıraksın, ya da PKK’nın
lojistik ve insan kaynağı sağladığı
Mahmur kampındakiler, yıllardır rahat bir
yaşam sürdükleri bu kampı niye boşaltsınlar, dağdan ineceklere ya da Mahmur’dan döneceklere Türkiye, bir iş imkânı sağlama garantisi veremiyorsa?
PKK mensuplarının Türk uyruklu olanlarının önemli bir kesimi, belki de yüzde 80’lere varan oranda eğitimsiz, çocuk yaşlarda dağa çıkmışlar. Bunlara, silahlarını bırakıp dağdan indiklerinde mesleki eğitim becerisi kazandırılması ve iş sağlanması gerekiyor.
PKK’nın yıllık gelir kaynağının, yüz milyonlarca dolarlarda seyrettiği ifade ediliyor. Bu gelirler, yalnızca uyuşturucu ticaretinden elde edilmiyor. Avrupa’nın birçok kentinde yasal olarak faaliyet gösteren ya da yasal olmasa da izini sürdürtmeyi önleyen çok sayıda işyeri var PKK bağlantılı. Buralardan da önemli ölçüde gelir elde ediliyor.
Gerek Kürt bölgesinde sıradan Kürt vatandaşının yaşam kalitesini yükseltecek gerekse dağdan inmeleri talep edilmesi halinde silahlarını bırakıp gelenlere ne tür bir iş ve yaşam güvencesi verileceği belirsizliklerini korurken yıllık geliri yüz milyon dolarları bulan PKK, militanlarına, elindeki maddi güç ile de koruma sağlıyor.
Türkiye,
Afganistan olsun
Filistin olsun bu ülkelerin yeniden imarı için maddi yardımlarda bulunuyor. Bu yardımlar, kendi ülkemizdeki Kürt ve Türkler için harcansa daha iyi olmaz mı? İş sahibi olmaları bireylere güven verir, kendilerine olan saygı duygusunu arttırır. O yüzden hükümetin, şu sıralar yeniden Kürt
açılımından bahsederken, biran önce uygulamada kendini hissettirecek ciddi bir ekonomik önlem paketini bölge için açıklaması gerekiyor.
***
Koşaner dönemi belirsizliği...
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ, geçen yıl, şimdi
emekli olan Orgeneral
Yaşar Büyükanıt’tan görevi devraldıktan sonra, Kürt sorununun çözümü yolunda, Türkiye şartlarında olumlu sinyaller vermiş ve bu sorunun yalnızca askerî önlemlerle çözülmeyeceğini dile getirmişti. TSK, gerek AKP’yi bitirmeyi öngördüğü savlanan planın yayımlanması gerekse hükümetin, askerlerin
sivil mahkemelerde yargılanmaları yolunu açan yasa değişikliği yapmasından bu yana son bir aydır sessizliğini koruyor. Dolayısıyla, asker kanat, Kürt sorunundaki siyasi açılımlar bağlamında yapılan tartışmalarla ilgili görüşlerini kamuoyu ile paylaşmıyor. Gerçi hükümet, her siyasi otorite gibi doğası gereği siyasi çözümü kendisi bulacak ama TSK’nın görüşlerini de sonradan alacaktır.
Asıl konu, hakkında daha fazla fikir sahibi olduğumuz Orgeneral Başbuğ’nu yerine gelecek yıl
Genelkurmay Başkanlığı görevine atanması beklenen
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
Işık Koşaner’in izleyeceği politikalar. Koşaner’in, Başbuğ’un tersine gerilim yaratabileceği spekülasyonları yapılırken son tahlilde TSK komutanlarının, Büyakanıt’ın, 27
Nisan muhtırası yayınlama gibi bir hataya düşmeyecekleri şeklinde.