Türkiye onlarca yıl gerçek olup olmadığı belli olmayan iç ve dış tehdit algılamaları için milyarlarca dolar harcadı. Siyasi otoritelerin, siyasi çözüm aramak yerine sorunu askere
havale etmeleri sonucu,
terörle mücadele 25 yıldır kanımızı emiyor.
AK Parti Grup
Başkanvekili Bekir
Bozdağ, geçen yıl, “Terörü doğuran bataklığı kurutmak istediklerini,” söylerken, “Bugüne kadar
terörle mücadele için resmî olarak 300 milyar dolar harcandığı söyleniyor. Ancak gayrı resmî olarak bu rakam 1 trilyon doları geçti. Bu parayı Türkiye’nin alt yapısına ve eğitimine harcasaydık, dünyanın en büyük beş ekonomisi içerisinde yer alacaktık. En önemlisi de şimdi terör yerine iş ve aşımızı konuşuyor olacaktık,” diyordu. (
Vatan, 23.9.2009)
Terörle mücadele adı altında harcanan 1 trilyon doların üstüne bir de yine onlarca yıl yapılan hesapsız, kitapsız
silah alımlarını
koyun, ulaşılacak rakam insanı daha da çileden çıkartır. Daha bitmedi, bir de çeteleşerek hükümeti devirmek için yapılan
komplo planlarının yol açtığı istikrarsızlığın mal olduğu canlar ve parasal kayıpları ilave edin, kaç trilyon doların heba olduğunu, nasıl bir travma içinde olduğumuzu hayal bile edemeyiz.
Türkiye’nin komşuları ile çevresinde barış çemberi oluşturmada önemli adımlar atan
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu,
Afrika ve Latin
Amerika gibi uzak
ülkelerde de yeni büyükelçilikler açılması kararı aldı. Böylece Türkiye, sesini yalnızca bölgesinde değil dünyada duyuracak bir vizyon arayışına yöneldi. Dünyada sözü geçen, saygın ülke olabilmek için iç sorunların çözülmesi gerekiyor ve bu amaçla da AK Parti demokratik
açılım yoluyla
Cumhuriyet tarihinin en büyük sorunu olan
Kürt sorununu da çözme arayışlarına girdi. Bu arayışlar, acımasız bir biçimde imtiyazlı konumlarını sürdürme mücadelesi veren ve bu mücadeleyi verenlerin arkasına sığınıp siyasi
rant arayanların engelleme girişimlerine karşın inişler çıkışlar olsa da devam edecek, etmek zorunda. Türk insanının da artık kabuğundan çıktığı ve
sorgulama kültürünü öğrenmeye başladığı günümüzde şartlar, Türkiye’yi normalleşme dolayısıyla
demokratikleşmeye zorluyor.
Bu arka plan ışığında
Dışişleri Bakanlığı’nın yeni bir yapılanmaya gideceğini açıklaması da
doğal bir sonuç.
Türkiye’nin dünyadaki vitrini olan Dışişleri Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması arayışları,
İhsan Sabri Çağlayangil’in ikinci kez Dışişleri Bakanlığı yaptığı 1975 yılına kadar gider.
Ama
kalkınma hamlesi yapmayı bir türlü beceremeyen askerî
vesayet altındaki Türkiye’de, bu önemli
bakanlıktaki yeniden
yapılandırma çalışmaları daha sonraki dönemlerde de başarılı olamadı.
Dünyada sözü geçen bir ülke haline gelmek için bakanlık personelinin nitelik ve nicelik açısından güçlendirilmesi öngörülüyor. Nicelik kadar nitelik de önemli. Kafalar aynı kalırsa diplomat sayısını arttırsanız ne olur?
Her ne kadar diplomatlığı, olumsuz çağrışımıyla monşerlik gibi gören meslektaşlarının mahalle baskısıyla karşı karşıya gelseler de artık Dışişleri Bakanlığı’nda da
milli irade ile iktidarda bulunan AK Parti’yi hazmetmenin
demokrasinin gereği olduğunu idrak eden bir kadro güçleniyor. Bu kadro, demokratikleşme çabaları harcayan Türk
politikasının dış dünyadaki temsilcileri olmaya hazır.
Bugün
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, polisinin, bir Türk vatandaşına hunharca davranmasını
Norveç nezdinde
protesto ediyorsa, bu girişim bile kendi başına artık Ankara’nın, demokrasinin gereği olan insan odaklı
dış politika izlediğinin önemli bir göstergesi. O Norveç ki ülkesine davet ettiği Türk gazetecileri, eften püften nedenlerle kovmuş bir ülkedir.
Yazımın girişteki bölümüne dönelim; Türkiye’de istikrara değil tam tersine ciddi istikrarsızlığa
hizmet eden denetlenemeyen
kontrol dışı askerî harcamalar mı, bize demokrasi getirecek.
Dışişleri Bakanlığı’nın 2010 yılı için öngörülen
bütçesi yaklaşık 871.87 milyon TL.
Milli Savunma Bakanlığı bütçesi 15.93 milyar TL (Savunma için ayrılan bütçe dışı kaynaklarla bu rakam 20 milyar TL’nin üstünde),
Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi 4.04 milyar TL,
Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi 8.69 milyar TL.
Davutoğlu’nun işi zor; çatışmaları önleme gibi kritik bir görevi bulunan bakanlığının ödeneği, paradoksal bir biçimde ülke içi ve dışı istikrarsızlığı körükleyen kimi kurumların ödeneklerinin çok altında. Kısıtlı bütçe ile bakanlığı nasıl güçlendirip, yeniden yapılandıracak?