Tıpkı 12 Eylül’de olduğu gibi,
darbeden bir önceki aşamayı oluşturan Sıkıyönetim halini çağrıştıran EMASYA protokolünün kalkmasının ardından gözler, iç ve dış tehdit değerlendirmelerinin yapıldığı kısa adı
MGSB olan Milli
Güvenlik Siyaset Belgesi’nin akıbetine çevrildi. Her gelişmiş
ülkenin, bizdekinden farklı olarak siyasi otoritelerinin hazırladığı ve kamuoyu ile paylaşılan ve paylaşılmayan bölümleri olan dış tehdit değerlendirmeleri tabii ki var. İç tehdit değerlendirmeleri de var. Ama yine bizdekinin aksine bu değerlendirmeler, vatandaşı potansiyel tehdit olarak görmez, aşırı uçtaki
terörist eğilimli gruplara karşı alınacak önlemleri ve izlenecek stratejileri belirler. Yani şimdi tartışılan konu, bu
belgenin kalkması değil, normal ülkelerde olduğu gibi siyasi otoriteler tarafından
toplumu fişlemeden olası dış tehdide odaklı hazırlanması gerekliliğidir.
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, göreve geldiğinde okuduğu MGSB için, “tüyler ürperticiydi,” derken haksız değildi. 2005 yılında, askerlerle yaşanan ciddi çekişmeler sonunda bir ölçüde değiştirilmesi öncesindeki belge, dış tehdit değerlendirmeleri açısından ne değişen dünyayı ne de bu dünyaya
Türkiye’nin ayak uydurmasını sağlayacak öngörüler içeriyordu. Belgenin iç tehdit bölümü ise, bir yandan toplumu potansiyel tehdit gibi algılayan ifadeler taşırken, gayrı Müslimler ile
Alevi ve Kürtleri ötekileştirmeyi güçlendirici ifadeler taşıyordu. 2005 yılındaki değişiklikler öncesindeki belge, her ne kadar askerin öngördüğü tehdit algılamalarını içerse de nihayetinde siyasi otoritelerin
okuma iznine sahip olmaları nedeniyle yine de göreceli olarak temkinli dil kullanıyordu. Buna rağmen Başbakan Erdoğan, “tüyler ürperticiydi,” diyerek o haliyle bile MGSB’nin ülke çıkarları için ne denli sakıncalı olduğunu dile getiriyordu herhalde.
Son olarak ortaya çıkan ve yargıya intikal eden
Balyoz darbe planı ve diğer kanlı, kansız darbe senaryolarının ise,
siviller tarafından da görüldüğü içindir ki MGSB’de yer almadığı anlaşıldı.
Cumhurbaşkanı Gül, hafta sonunda Hindistan’a giderken uçakta gazeteciler ile sohbet toplantısında, 2005 yılında değişiklikler yapılırken, “belgeyi hem okudum, hem yazdım,” demiş.
O tarihlerde hatırlıyorum, belgenin içeriği konusunda kamuoyuna da yansıyacak biçimde, asker ve sivil otorite arasında ciddi tartışmalar yaşanmıştı.
Böylece, yüzlerce sayfalık yeni MGSB belgesi yaklaşık 25 sayfaya indirilmişti.
Belgenin iç tehdit bölümünden, neredeyse hükümeti dahi tehdit olarak algılayan ifadeler ayıklanmış ve şöyle bir bölüm yer almıştı:
“İrticai faaliyetlerle mücadelede, toplumun mütedeyyin kesimlerinin dini duyguları incitilmemelidir.” Böylece vatandaş ile terör ilintili irticai faaliyetler ayrımı yapılmıştı.
Belgede, hükümetin ağırlığını koyduğu diğer bazı bölümlerde şu ifadeler yer alıyor:
– Demokratik
sistem çağdaş değerlere ulaştırılarak geliştirilmelidir. Sivil Toplum Kuruluşlarına bu çerçevede önem verilmelidir,
– İnsanlığın ortak değeri olan temel hak ve özgürlükler yükseltilmeli, bu alanda ayrımcılığa izin verilmemelidir,
– Başta komşu ülkeler olmak üzere tüm ülkelerle karşılıklı yarar,
toprak bütünlüğü ve egemenliğine saygı ve içişlerine karışmama ilkelerine dayalı çok yönlü ve iyi ilişkiler geliştirilmelidir,
– AB’ye tam üyelik hedefi kararlı bir şekilde talep edilmelidir,
– Tarihi, kültürel, sosyal ve dini yakınlığımız bulunan ülkelerle ortak değerlerimizin
işbirliği içinde güçlendirilmesi için çaba sarf edilmelidir.
Genelge statüsündeki MGSB ana çatıyı oluşturuyor. Bu belgeye ek olarak;
1) Türkiye Milli
Askeri
Strateji Belgesi (TÜMAS),
2) Dış Politika Strateji Belgesi,
3) İç Güvenlik Stratejik Belgesi,
hazırlanıyor.
Yaşadığımız olaylar, belge üzerinde yapılmış olan bazı değişikliklerin dahi cuntaların darbe iştahını kesmediği gibi arttırdığını gösteriyor. O zaman yapılacak iş, TSK’nın saygınlığına ciddi darbe vuran
vesayet rejimini kaldıracak, cuntaları bu kurum içinden ayıklayacak köklü yasal değişikliklerin yapılmasıdır. Zihinsel değişiklikler de bu reformları takip eder.