Ha Koşaner ha bir başkası


Daha Ergenekon soruşturmaları başlamamıştı. Ankara’da biraraya geldiğim bir Amerikalı diplomat, çoğunluğu mecburi askerlik hizmeti yapanlardan oluşan 1 milyon mevcutlu, 367 generalli NATO üyesi Türkiye’nin silahlı kuvvetlerinin, çağın gerisinde kaldığını söylüyordu. Ergenekon soruşturmaları başlasaydı herhalde çağın gerisinde tanımından çok daha ileriye gider, küçük dilini yutardı. Takke çoktan düştü kel göründü sayın generaller... Sivil neferlerinizle birlikte ‘Ordu yıpratılıyor, ordu tasfiye ediliyor’ teranelerini artık kimse yutmuyor. Ordu zaten kendi kendini yıpratıyor ama ne yazık ki yurt savunmasında ciddi zafiyet anlamına gelen bu vahim duruma ‘Dur’ diyecek bir parlamento yok. Siyasi otorite tek başına, bu yıpranmışlığı topyekûn ortadan kaldıracak iradeye maalesef sahip değil. Kolay değil milletin sırtından elde edilen yılların alışkanlığı bir imtiyazlı sınıfın sonlanmasına karşı bir direniş var ortada. Orgeneral İlker Başbuğ, darbe tertibi yaptıkları iddiasıyla mahkemeye sevk edilen muvazzaf ve emekli askerleri koruması ve böylece “Yargıya müdahale ettiğinin,” AB ilerleme raporlarında da tescil edilmiş olması nedeniyle ciddi şekilde yıprandı. Başbuğ hem kendisini hem de TSK’yı, hukuk dışı eylemlere karıştıklarından şüphelenilen mensuplarını koruduğu içindir ki yıpranarak ama görev süresini doldurarak emekli oluyor. Yerini, belli ki yıpranmasın diye sessizliğe büründürülen Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner’e bırakıyor. 64 yaşındaki Koşaner, 67 yaşında emekli oluncaya değin 3 yıl süreyle Genelkurmay Başkanlığı görevini sürdürecek. Koşaner son olarak iki yıl önce konuşmuş ve “TSK, ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir” diyerek, ordunun, ülkenin tek gerçek sahibi olma iddiasını yinelemişti. 20 yıl önce Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle dünya ve Türkiye değişirken, ordumuz Orgeneral Koşaner’in de ima ettiği gibi değişime ayak diretecekti, diretiyor da. Ancak Orgeneral Koşaner bu konuşmasının ardından sessizliğe büründü. Belli ki TSK kurumsal bir karar alarak, Koşaner’in son iki yılı sessiz sedasız geçirmesini ve böylece yıpranmadan Başbuğ’dan görevi devralmasına karar verdi. Kimi beklentilerin tersine Orgeneral Koşaner’in, yukarıda alıntı yaptığım iki yıl önceki açıklamasından da anlaşılacağı üzere mahkemelere intikal eden kimi hukuk dışı eylemlere katıldıklarından şüphelenilen özellikle generalleri “Koruma kollama” görevini sürdürmesi beklenmelidir. Sonuç olarak kendisi de TSK’yı siyasete bulaştıran ideolojik müfredattan geçmiş bir asker ve kurum içindeki mahalle baskısının etkisi altında kalmaması düşünülemez. Ha diyeceksiniz ki Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de aynı eğitim sisteminden geçmiş olmasına karşın çağdaş orduların komutanlarının yaptığı gibi seçilmişlerden oluşan siyasi otoriteye başkaldırmadığı gibi bazı darbe planlarının gerçekleşmesini de önledi. Ama Özkök’ün izlediği çizgi münferit idi. Bu çizginin sürekli hale getirilmesidir aslolan. Diğer bir deyişle, parlamento, TSK’nın sivil demokratik denetim altına alınmasını sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmazsa ordu, ister Koşaner gelsin ister bir başkası kendisini yıpratarak dolayısıyla Türkiye’yi de yıpratmaya devam edecek. Doğru, 2003 ve 2004 yıllarında yapılan yasal düzenlemeler sonucu TSK’nın siyasetteki rolü biraz azaltılabildi. Ama bu önlemler yetersiz kaldı ki darbe tertiplerine karıştıklarından şüphelenilen askerler hukuka direnme cesaretini gösterebildikleri gibi Genelkurmay karargâhının desteğiyle son çıkartılan yakalama kararlarına direnebiliyorlar. TSK’nın çağdaş bir ordu haline getirilmesi için gerekli olan pek çok yasal düzenleme henüz yapılabilmiş değil. TSK’nın askeri harcamalarını Parlamento adına denetleyecek Sayıştay yasa tasarısı henüz çıkmadı. Genelkurmay Başkanı bırakın Milli Savunma Bakanı’na bağlı olmayı Başbakana bile bağlı değil yalnızca sorumlu. Böylece özerk ve denetimsiz kalmayı sürdürebiliyor. TSK’yı diğer NATO üyesi ülkelerin orduları gibi demokratik sivil denetime tabi kılmadan ve küçültmeden, başına kim gelirse gelsin değişen bir şey olmayacak. Dolayısıyla iş, parlamento ve hükümete düşüyor. YAŞ’ta yetki siyasi iradenin… Bir askeri kaynağımın, YAŞ toplantısı nedeniyle dikkat çektiği ve atamalarda yetkinin bütünüyle sivil iradede olduğuna dair değerlendirmesini aşağıda sizinle paylaşıyorum; YAŞ’ın atamalar konusunda hiçbir yetkisi yoktur. Yetki tamamen aşağıda belirtildiği üzere siyasi iradenindir; Genelkurmay Başkanlığı makamına kimin ve nasıl atanacağı 926 sayılı TSK Personel Kanununun 49’ncu maddesinin (h) fıkrasında açıklanmıştır. 2 şartı vardır: 1- Orgeneral veya oramiral olmak. 2- Kara, deniz veya hava kuvvetlerinden birinde komutanlık yapmış olmak. Bu şartları sağlayan herhangi birini bakanlar kurulu teklif eder, cumhurbaşkanı da onaylarsa atama gerçekleşir. Yani bakanlar kurulu isterse deniz ya da hava kuvvetleri komutanını dahi teklif eder, cumhurbaşkanı onaylarsa atanır. Kuvvet Komutanlıklarına atamanın nasıl yapılacağı ise, “Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği”nin 13’ncü maddesinin c fıkrasında açıklanır. Teklifi Genelkurmay Başkanı yapar, bakanın bu teklif üzerine inha etmesi (yani genelkurmay başkanının teklif ettiği kişiyi bu göreve layık görmesi) ve atama kararnamesi hazırlaması, bu kararnamenin başbakanca da uygun görülüp imzalanması ve en son Cumhurbaşkanının onaylaması gerekir. Yani YAŞ'ın kuvvet komutanlığı atamalarında da bir yetkisi yoktur Aynı maddenin (ç) fıkrasına göre Jandarma genel komutanı için de aynı süreç işler, ancak inha ve kararname hazırlama yetkisi İçişleri Bakanınındır. Yani görüldüğü gibi Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları atamaları tamamen siyasi iradenin yetki ve takdirindedir. General ve Amirallerin hangi görevlere nasıl atanacağı da tamamen siyasi iradenin tekelindedir. Bu konuda pazarlık olmaz.
<< Önceki Haber Ha Koşaner ha bir başkası Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER