Yemen dünyanın en
yoksul ülkelerinden biri olarak istikrarsızlıkla çalkalanıyor. Yemen, dolayısıyla
terörist istihdamına elverişli bir ülke.
Ekim ayı sonunda, Yemen’den havalanan bir kargo uçağında
yazıcı kartuşu içine yerleştirilen
bombalar bulunduğu ihbarının alınması üzerine
uçak, İngiltere’de durduruldu. Bombanın, ABD’de patlatılacak şekilde ayarlandığı ortaya çıktı. Olayın sorumluluğunu,
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide
terör örgütünün Yemen’deki kolu üstlendi ve “Hem
Amerikan çıkarlarına hem de Amerika’nın müttefiklerinin çıkarlarına saldırı düzenlemeye devam edeceklerini” açıkladı.
Kuzey Yemen 1918 yılında
Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazandı. İngiltere’nin,
Güney Yemen’deki kontrolünü 1967 yılında sonlandırmasından üç yıl sonra, bu
bölge hükümeti Marksist bir
politika benimsedi. Yüzbinlerce Yemenlinin Güney’den Kuzey bölgesine göçü, Kuzey ve Güney Yemen arasında, yaklaşık 20 yıl süren bir iç savaşa neden oldu. Kuzey ve Güney Yemen, 1990 yılında Yemen Cumhuriyeti adı altında birleşti.
Düşük gelirli ülke kategorisindeki Yemen, azalmakta olan petrol gelirlerine önemli ölçüde bağımlı bir ülke. Her az gelişmiş ülke gibi Yemen’in askerî harcamaları da bir hayli yüksek. 2006 rakamlarına göre, askerî harcamaları gayrı safi yurtiçi hâsılasının yüzde 6,6’sına tekabül ediyor.
Yemen’den kargo uçağına bomba yüklendiği ihbarını veren komşu Suudi
Arabistan makamları. El Kaide’nin beslenip büyüdüğü, kök saldığı ülke
Suudi Arabistan. Bugün
Afganistan’da
terörle mücadele kampanyası yürüten ABD ve
koalisyon güçleri ile bu ülkenin imarına ağırlık veren NATO güçleri, gerek Suudi Arabistan gerekse
Pakistan gibi kokuşmuş yönetime sahip bu ülkelere terörle mücadelede
işbirliği yapmaları karşılığında önemli ödünler veriyorlar. Ve bu ödünler
demokrasi pahasına verilen ödünler.
Batılı ülkelerin, gelişmiş askerî teknolojilerini satma karşılığında bu ülkelerin, kokuşmuş yönetimlerini sürdürmelerine de göz yumuyor olmaları, bilinen bir argümandır. Ama Batılı ülkelerin, aynı kulübün üyesi, örneğin, Yunanistan’a, ciddi
ekonomik krizi yaşarken
silah satma pazarlığına girmiş olmaları, etik değerlerin ne denli kokuşmuş olduğunu da gösteriyor.
Zavallı Afganistan, 40 yıl kadar süren, dönemin iki süper gücü ABD ve dağılan
Sovyetler Birliği arasındaki
soğuk savaşın, bir nükleer savaşa dönüşmesine karşı klasik çatışma ortamına itildiği bir çevre ülkesi olarak batağa saplandı. Aynı Afganistan, bugün, radikal dinci terör örgütü El Kaide’nin bu ülkeden çıkartılması için ABD ve NATO güçlerinin savaş verdiği en önemli merkez üssü.
Ekim ayı sonunda Yemen’den kalkan kargo uçağına bomba yerleştirildiği ihbarının ardından, bu olayla ilgili Batı basınında yayımlanan makalelerde, Yemen’in, silaha değil demokrasiye ihtiyacı olduğu ve Batılı ülkelerin bu yönde gayret sarfetmeleri gerektiği üzerinde duruldu.
Yolsuzluk sonucu kokuşmuş yönetimleri bir alışkanlık haline getiren bu ülkelerin, demokrasiye dönüşümü tabii ki kolay değil. Ama üstün teknoloji silahlarını satarak milyar dolar
kazanç sağlayan Batılı ülkelere, bu yollarla istikrarını bozdukları ülkelerin demokrasi yolunda adım atmalarına
yardım için önemli görevler düşüyor.
Batı basınında, Yemen’in kalkındırılması ve demokrasiye geçişinin teröre karşı en önemli panzehir olduğu tezleri işlenirken, önceki gün
İngiliz Genelkurmay Başkanı Sir David Richards’ın açıklamaları da bu anlamda çarpıcıydı. Afganistan’daki NATO komutanı olarak da görev yapan İngiltere’nin yeni
Genelkurmay Başkanı, bizim gazetenin 15 kasım günü, “El Kaide’yi asla yenemezsiniz,” başlığı ile duyurduğu açıklamasında, “El Kaide’ye karşı savaşta en önemli silahın eğitim ve demokrasinin desteklenmesi” olduğuna işaret ediyordu.
Sir Richards ile söyleşiyi yapan İngiliz The
Telegraph gazetesi muhabirinin, İngiliz Genelkurmay Başkanı’nın makam odasını
tarif ettiği yeri de belirtmeden geçemeyeceğim, bizimkilere
ders olsun diye. Genelkurmay Başkanı Sir Richards, muhabiri, İngiliz Savunma Bakanlığı’nın başkent Londra’da yer alan binasındaki odasında karşılıyor. Bizdeyse, demokrasiye aykırı bir biçimde, Milli Bavunma Bakanlarının esamisi bile okunmaz, bırakın Bakanlığın bünyesinde Genelkurmay Başkanlarının bir odasının olmasını.
Neyse gelelim, terörü etkisiz kılmanın ilacı olan demokrasi meselesine. El Kaide terör örgütünün bazı mensuplarının, Batılı ülke vatandaşı oldukları ve buralarda eğitim gördükleri gerçeğini de gözönüne alırsak, demokrasinin terörü elimine etmede yegâne etkili ilaç olmadığını savlayabiliriz. Kültürel farklılıklar, Batı demokrasilerinde yaşayan muhafazakâr
yabancı uyrukluları daha da muhafazakâr hale getirebildiği gibi maalesef radikalleştirebiliyor da. Bu paradoksal durumu önlemenin yolu, yine de demokrasiden geçer.
Türkiye, kendi terörüyle de ancak demokrasi taleplerini karşılayarak başedebilir.