Büyük
şair ve mütefekkir Vahapzade, mütevazi evinde, torunu ve kıymetli eşi ile karşıladı bizi ve “beni bu
isyan şair yaptı” diye başladı sohbete. Baskıya, duygusuzlaşmaya, sun’ileşmeye, vefasızlığa,yalnızlığa,geri bırakılmışlığa, ezansızlığa, maneviyatsızlığa isyanı vardı..
Sohbet sırasında bir fikir ve aksiyon insanının heyecanına şahit olduk. O’nu yazmak yerine 84 yaşında fani dünyaya
veda edip beka alemine kanat çırpan bu Türk-
İslam aydının sohbetinden seçtiğim bazı paragraflarını paylaşmayı
tercih ediyorum.
*Odesa”dan gemi ile çıktık,
İstanbul’a(1960) geldik. Yani ben bütün ömrüm boyunca
Türkiye’yi görme arzusu ile yaşadım. Ve o körfeze girince boğazın her iki tarafındaki ışıklar geliyordu. Otomobiller geçiyordu. İlk defa ben Türkiye’yi görüyordum. Bir şapkam vardı. Türk şapkası. Çıktım geminin güvertesine ki beni görenler hissedebilecekler mi Türk olduğumu. Kimse anlamadı. Geldik, indik. Baktım bir
balıkçı kadın balık satıyor. Yaklaştım
selam verdim. Selamı aldı ve “nereden geldin”? dedi. Dedim;
Bakü’den.Anlamadı. Ekledim ben de Türküm, Azeri türküyüm.
Azerbaycan’dan geldim. “Hoş geldin”, dedi. Oturdum yanına sohbet ettik.
*
Ankara’da, sabah Erkenden
Ezan sesi duydum. Ezanı çocukluğumda Şeki’de duymuştum. Şimdi ikinci defa duyuyorum. Benim bütün çocukluğum gözümün önüne geldi. O zaman
ezan sesi beni çocukluğuma götürdü. Babamı, dedemi hatırladım.
Sabah ezanıydı. Sonrasında uyuyamadım. Ve “
Allahu Ekber” isimli şiiri yazdım. Siz de biliyorsunuz orada söylenen esas söz “Allahu Ekber” dir. Minareden duyduğum “Allahu Ekber” sesi beni büyüledi. Bütün bir gün bu sesin etkisinden kurtulamadım. Bu sesin sihrinden “Allahu Ekber” şiiri meydana geldi.
ALLAHU EKBER
Allaha yükselen ulu bir şiirin ilk basamağıdır Allahu Ekber,
Hakkı inkâr edenlerin yüzüne değmiş hakkın sillesidir Allahu Ekber
Göklerin nidası yükselip yerden daim halas eder hayrı şerden
Kudreti kâmilin minareden gelen nağmesidir Allahu Ekber…
*İlmin, tekniğin inkişafını alkışlamak lazımdır. Amma düşünün, uzanıyorum orada televizyona bakıyorum. Televizyonun kanalını değişmek istiyorum. Ben tembellik ediyorum kalkmıyorum, oradan kumandaya basıyorum değiştiriyorum. Bak ben hareketten ettim kendimi. Sunileştim. Evimde sunileşiyorum. Kalkıp onu değiştirmiyorum. O eziyet oluyor bana. Uzandığım yerden kanalı değiştiriyorum. Nedir bu? Biz şimdi yarattıklarımızın kuluna çevrilmişiz. Yarattıklarımızın kuluyuz biz. O tekniği yaratmışız ki, dönmüşüz o tekniğin kuluna. Ve bu tek bizde değil, bütün dünya böyledir. Dünya o yola düşmüş
*Oğlum, gözümü açtım gördüm, babam dedem nenem, amcalarım namaz kılıyor. Ağızlarında “Allahu Eber”dir, “kelime-i şehadet”dir. Ben bunarı gördüm.
Namaz kılıyordu annem. Bakıyordum ben. Tesir eder bunların hepsi bunlar benim yüreğimde aynı zamanda evimde bu güzelliği görüyorum. Ama dışarıda, okulda bana diyorlar Allah yoktur. Ben de görüyorum evimde babam diyor “Allahu Ekber” nasıl olur. Diyordum benim babam haklıdır. Dedem haklıdır. Nenem haklıdır. Öğretmenler yalan söylüyordu.
* Ben okula sınava gitmek istediğimde annem Kur’anı alır kapının üstüne koyardı, ben Kur’anın altından geçip giderdim. Giderdim ve imtihanı geçip gelirdim. Ve ben derdim bana Kur’an
yardım etti, Allah yardım etti. Bunlar bana tesir ediyordu. Buna göre ben çocukluğumda her zaman göğsümde kuran oldu. Küçük kuran. İnandım. Ve o inanıcı da bedenden çıkartmak mümkün değil.
* Biz gittikçe sahteleşiyoruz. Sun’i şeylere daha çok meyil ediyoruz. Robotlar yaratıyoruz. Adam tabii insanı koymuş bir tarafa, robot yapıyor. Bu ilim tekniğin yükselişidir şüphesiz. Ama aynı zamanda maneviyatımız ölüyor. O toprağa bağlılığımız ölüyor. Tabiiliğimiz ölüyor. Anlıyor musunuz?
* Oğlumun evinde bir
akvaryum var orada
küçük balıklar yüzüyor. Dedi “anlıyor musun tabiatı, Allahın yarattığı ormanları koyduk bir tarafa, o artık bizi meraklandırmıyor. Evimizde saksı bulunduruyoruz. Evimizde akvaryum bulunduruyoruz. Hâlbuki git
denize bak. Denizden kaçıyoruz. Allahın yarattığına muhabbet göstermiyoruz. Evimizde suni deniz yaratıyoruz. Yani suniliğe meyil ediyoruz hepimiz. Sunileşiyoruz. Toprak adamı ile şehir adamı aynı değil. Toprakta büyüyen adam güçlü olur onun ayağın altında vatan toprağı var. Oradan
gıda alıyor.
*Ben ölmedim bu günü gördüm ki Azerbaycan’ın başka ülkelerde elçilikleri var. Bu büyük bir mutluluktur. Siz Türkler bunu hissedemezsiniz. Hayatınız boyunca, tarih boyunca siz her zaman hâkim millet olmuşsunuz. Diliniz ezilmemiş, toprağınız çiğnenmemiş. Kendi toprağınızın kendi sahibisiniz. Bu büyük mutluluktur. Ona göre ben ne kadar konuşsam benim içimdekileri ben size tam manada diyemem. Çünkü ben o esareti görmüşüm. Ona göre de bu günkü müstakilliğimiz benim için en büyük nimettir. En büyük nimettir.
*
Namık Kemal de var Yahya Kemal de var. Bunlar da büyük şairdir. Benim en çok sevdiğim siz de biliyorsunuz Mehmet Akif’tir. Perestij ettiğim.
Çanakkale şehitleri muhteşem şiirdir. Muhteşem. Yahut sizin milli marşınız büyük eserdir. Çok büyük eserdir.
* Mesela ben görüyorum bir Rus çocuğu
Türkçe konuşuyor. Bunun neresi kötü. Bu kolejlerin sesi çok güzel. Bu kolejler çok büyük iş görüyor. Ben öyle sanıyorum ki gelecekte biz daha çok anlayacağız o meseleyi. Hayrını faydasını göreceğiz. Çok mühim meseledir. Ben çok gururla baktım ona .
Almanya’da da var
Amerika’da da var.
Amerikan evladı Türkçe şiir okuyor ne güzel. Bak bu globalleşmeye varım. Güzel globalleşmedir. Yani iki taraflı olsun. Ben sana saygı duyayım sen de bana saygı duy. Olmaz ki öyle her zaman ben sana saygı duyayım. Yok, karşılıklı olmalı.
* O (
Fethullah Gülen) adam büyük adamdır. Bir gün evinde kaldım. Sabaha kadar sohbet ettik. Yanlış hatırlamıyorsam
İzmir’de. Evinde kaldım. Ben sandım ki peygamberimizi görüyorum. Çünkü eserleri ile tanımıştım. Elini öptüm. Ama yaş itibari ile ben ondan yaşlıyım. Benim ona çok büyük hürmetim var. Şimdi kitapları bendedir. O yağmur dergisinde makalesini okudum.
Ey! muhterem şair ve düşünce adamı, ruhun şad, mekanın
cennet olsun. Allahım Azerbaycan’lı kardeşlerimizin acısını hafifletsin, başka keder göstermesin. Başımız sağolsun.