Geçen cuma günkü The
New York Times’ta, BDP’nin desteklediği bağımsız milletvekili Sebahat
Tuncel’in imzasını taşıyan “
Arap Baharı,
Kürt Yazı” (Arab Spring, Kurdish Summer)başlıklı bir
makale yayımlandı.
Yazı şu cümleyle başlıyor: “
Türkiye kendisini dünyaya çoğu kez bir
Müslüman demokrasi modeli olarak takdim ederken, gerçekte, nüfusunun neredeyse yüzde 20’ye yakınının temel demokratik haklarını inkâr etmektedir.”
Tuncel, AKP iktidarının
Filistin sorunu ile kendi evindeki
Kürt sorunu karşısındaki tutum alışları arasında tespit ettiği çelişkiyi şu şekilde vurgulamış:
“...
Başbakan (Erdoğan) Filistinli çocukların ölümleri hakkındaki üzüntüsünü sıklıkla ifade ederken, Türkiye’de ordu ve polis tarafından öldürülen Kürt çocuklarına o kadar da değinmemektedir.”
Sebahat Tuncel imzalı bu yazının,
12 Haziran seçimlerinden yalnızca beş gün sonra prestijli
Amerikan gazetesinde yayımlanması manidar.
Çünkü bu seçimler, Meclis’e 36 milletvekili sokan Kürt hareketini Türkiye siyasetinde anahtar konuma taşıdı. Kürt milletvekilleri artık anayasa pazarlıklarının da, Kürt sorunu hakkındaki arayışların da vazgeçilmez muhataplarıdırlar. Bu durumun tüm bölgeyi etkilemesi beklenmelidir.
15 Haziran’dan sonra bir şiddet patlaması yaşanacağı beklentisine hiçbir zaman ortak olmadım. Nitekim 12 Haziran seçimleri Kürt hareketinin önündeki politik perspektifi ardına kadar açtı ve bunun sonucunda
Öcalan, “
Kandil”den “tek taraflı
ateşkes“in devamını istedi.
Kürt sorununda sıklet merkezi yıllar önce dağdan kentlere kaydı. Kürt hareketinde üç megatrend, “politikleşme, kitleselleşme ve kentleşme”dir ve bu üç trendin bileşkesi de “şiddetten uzaklaşma”dır. 12 Haziran seçimleri bu bileşkeyi daha da güçlendirdi. Ve artık “Kürt yazı” siyasetin ölçeğini büyütmesiyle başlamıştır.
Bu köşede 70 gün önce, 11
Nisan 2011 tarihinde yayımlanan yazının başlığı “Arap baharı, Kürt yazı” idi. Söz konusu yazı ertesi günkü
Hürriyet Daily News gazetesinde, “The Arab Spring, the Kurdish Summer” başlığı altında
İngilizce çevirisiyle yayımlandı ve dünyada birçok
internet sitesi tarafından iktibas edildi.
Bugün ise Sebahat Tuncel’in Arap baharı-Kürt sorunu mukayesesini, bağlamına oturtmak için 1
1 Nisan tarihli o yazıdan bir bölümü yoğunlaştırarak aktarmaya kendimi mecbur hissediyorum:
“Arap Baharı dünya çapındaki
algı boyutunda ‘liderlerin Ortadoğu’sunun karşısına ‘kitlelerin Ortadoğu’sunu çıkardı. Kitleler, sokağa indikleri oranda taleplerine haklılık kazandırdılar.
Dünya, Ortadoğulu kitlelerin eylemliliğini hiç sorgulamadan kabul ederken o eylemliliği doğuran sorunların kaynağındaki rejimleri sorguluyor. Arap Baharı sürdükçe de geniş Ortadoğu’daki her
ülke bu yeni görme biçiminin siyasi etkilerinden nasibini alacak. Şimdi bakalım Türkiye’nin demokrasisi, Arap Baharı’na karşı mevcut iktidara bir bağışıklık kazandırabilecek mi?
Arap Baharı vesilesiyle yeniden alevlenen, ‘Araplara Türkiye/AKP modeli’ tartışmaları Türk demokrasisini adeta bir x-ray cihazına soktu, zaaflarını, eksikliklerini ve daha önemlisi otoriterleşme yönündeki gidişatını daha da görünür hale getirdi.
Neticede, ‘gazetecilerin tutuklandığı, basın özgürlüğünün yok edildiği bir ülke Araplara model olarak sunulamaz’ diyorsa Batı’da birçok kişi, kaybeden Araplar değildir, Türkiye’dir.
Ama daha önemlisi, ‘Ortadoğu’da kitlelerin aktörleşmesi’ ile ‘Kürt sorununun kitleselleşmesi’ arasındaki tarihsel çakışmadır. Ve Arap Baharı’nın sonucunda bu bölgede kitlesellikle savunulan her türlü
dava ve talebin dünyanın gözünde haklı görülür hale gelmesidir.
Kitlesellik artık bir meşruiyet makinesidir.
Kürt sorunu Türkiye’nin ‘Aşil Topuğu’dur.
Arap Baharı bu ‘Aşil Topuğu’nu daha da hassaslaştırmıştır.
Dolayısıyla Kürt sorununda çözümü gözeten radikal siyasi adımlar atmak bu yaz yapılması gereken ilk işler arasındadır.
Bunları yapamasanız da bölgesel şartların etkileri yaz rehavetine kapılmanıza zaten izin vermeyecek.”
Sebahat Tuncel’in aynı başlıklı yazısından bir paragraf ile bitiriyorum:
“Bay Erdoğan kendi evini düzene sokana kadar, komşularını eleştirme durumunda olamaz. Dahası, kendi muhalefetini yok saydığı, gösterileri bastırdığı ve Kürt halkının meşru taleplerini inkâr ettiği sürece,
Mısır,
Suriye veya Libya’daki demokrasi yanlısı hareketlerin Türk hükümetine güvenmesi imkânsızdır.”