Ama çok kısaltmama, yazılabilecek pek çok detayı ayıklamama rağmen laf uzadıkça uzuyor, bir türlü bugüne gelemiyoruz. Bugüne gelemediğimiz yetmezmiş gibi, olayları aşağı yukarı oluş sırasıyla anlatırken araya girip bazı ilave bilgileri de veremiyorum, sırf laf fazla uzamasın diye.
Dün geçen yılki
Cumhuriyet Mitinglerine kadar gelmiştik. Mitingleri izleyen ve ona katılan pek çok kişi için mitinglerin amacı Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kendi içinden bir Cumhurbaşkanı seçmesini engellemek, en azından bu girişimi
protesto etmekti.
Ama miting tertipçileri açısından bu ana amaç değildi. Mitinglerle esas amaçlanan şey,
Türkiye'yi giderek 27
Mayıs darbesi öncesindeki gibi bir ortama sokmak, toplumda kutuplaşmayı ve gerginliği artırmak, bu gerginliğin
sokak eylemlerine dönüşmesinin ardından da darbe yapılması için elleri ovuşturup beklemeye başlamaktı. Mitingler bu yolun ilk adımıydı.
Mitingler yapılırken
Anayasa'nın öngördüğü Cumhurbaşkanı
seçim takvimi de işlemeye başlamıştı. Adaylık için başvuru süresinin dolmasına bir gün kala
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, 'Abdullah kardeşimiz adayımızdır' dedi. İlk tur
oylama 27
Nisan Cuma günü yapıldı ve o günün gece yarısına doğru
Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesine konan bir
bildiri ile Türkiye birbirine girdi.
Beşinci darbe buydu.
Genelkurmay'ın 'Eğer
Anayasa Mahkemesi bu seçimi iptal etmezse
darbe yaparım' diye de okunabilecek olan bildirisi, Türkiye'de bütün hesapları bozacak olaylar zincirini başlattı.
Bir kere hükümet kuyruğu dik tuttu, ertesi gün sert sayılabilecek bir açıklama yaptı. Ama bununla da yetinmedi ve hem
erken genel seçimin hem de Cumhurbaşkanını halkın doğrudan seçmesinin önünü açan düzenlemelere girişti.
Bir anda seçim ortamına girilince Ergenekon'un hesapları yattı; çünkü onlar seçimin
Kasım 2007'de, normal zamanında olacağını düşünüyor, eylem planlarını buna göre oluşturuyorlardı.
Genelkurmay bildirisi darbe tehlikesinin 'açık ve yakın' olduğunu gösterince, Cumhuriyet Mitinglerine katılanların önemli bir bölümü dahil pek çok kişi fikir değiştirdi: Evet
laiklik önemliydi, bu hükümetten de hoşlanmıyorlardı ama darbe de istemiyorlardı.
Yani,
27 Nisan bildirisi bilerek ya da bilmeyerek, Ergenekon'un hesaplarını da bozdu, askeri darbenin meşruiyetini kaybetmesine neden oldu. Üstüne üstlük 22 Temmuz seçiminden AKP yüzde 47 oy alıp miting tertipçilerinin desteklediği
CHP ve MHP umulduğu kadar başarılı olmayınca Ergenekon'un planları baştan aşağı sarsıldı.
Zaten o sırada
İstanbul Ümraniye'de bir evde bulunan el bombaları yüzünden başla-yan bir
soruşturma, Ergenekon'un silahlı eylem kanadını açığa çıkarmaya başlamıştı. İşte bugün konuştuğumuz soruşturma bu.
Soruşturmanın en önemli bulgularından biri ise Cumhuriyet Mitingleri öncesi yapılan Cumhuriyet gazetesi bombalaması-
Danıştay saldırısı-Ümraniye bombaları ilişkisinin kurulmuş olması. Çünkü, Cumhuriyet'i bombalayanlarla Danıştay'a saldıranların aynı kişiler olduğunu biliyorduk, bilmediğimiz 'dinci-milliyetçi' çizgideki bu saldırganların gerçekte 'ulusalcı' ve AKP'den ne pahasına olursa olsun kurtulmayı hedefleyen bir başka çetenin emrinde olup olmadığıydı, şimdi onu da biliyoruz.
***
Sıra geldi altıncı ve şimdilik sonuncu darbeye ama benim yine yerim doldu. İzninizle yarın bu işi toparlayalım, bitirelim.