'Geçmişle yüzleşmek' boş bir laf değil; yanlıştan dönebilmenin şartı. Kurgusunda sorun olan bir 'tarihsel akış'tan çıkmanın, kurtulmanın, hataları tashih etmenin yolu. Yanlışı bağıra çağıra 'mahkûm etmeden' sessizce 'doğru' yöne doğru kıvrılmak da bir seçenek belki. Ama yüzleşmediğin hakikat bırakmaz yakanı, köreltir kalbini.
İtiraf etmeden, yüzleşmeden hafifleyemezsin. Günahını sırtında taşırsın sonsuza dek azap içinde... Çünkü yaralıdır vicdanın. Ancak 'günahın
itirafı' rahatlatır vicdanını. Geçmişle yüzleşmek, hatalarını itiraf etmek vicdanın ve de insaniyetin yeniden keşfidir. Yalanla, suçluluk duygusuyla, günahla
yaşamak kolay mı? İtiraf et günahlarını ve rahatla. Hele bir de 'tövbe' edebiliyorsan!..
Bu duygularla daha 15 yıl önce komşularını katleden liderlerine
destek veren
Sırpları hayranlıkla izliyorum. Geçmişe gömülmek yerine geleceği kurmakla meşguller.
Tarihin, yakın tarihin yükünü taşımaya kendilerini mahkûm etmektense atıyorlar yükü omuzlarından. Ne Miloseviç'in günahlarını üstlendiler ne de Bosna'yı kana bulayan 'Sırp kasap' Karadziç'in. Hatta bütün günahları, kötülükleri, suçları bunlar gibi üç-beş kişinin üstüne yıkarak koca bir ulusu da temize çıkarıyorlar, önlerini açıyorlar. Toplum aklanıyor, arınıyor suçunu itiraf ederek ve seçmece suçluları
adalete vererek.
Önceki gün Sırp Parlamentosu'nun
Srebrenitsa katliamını kınaması ve özür dilemesi tam da böyle bir şey işte. Uluslararası Adalet Divanı'nın 'soykırım' olarak nitelediği Srebrenitsa katliamının kurbanları için duyulan üzüntüyü dile getirdi Sırp Parlamentosu ve katliamın önlenmesi için yeterince çaba gösterilmemesi dolayısıyla da özür diledi. Ayrıca aynı karar metninde, eski
Yugoslavya için kurulan uluslararası
mahkemeyle işbirliğinin sürdürüleceği ve Srebrenitsa katliamında Sırp kuvvetlerine komuta eden Ratko
Mladiç'in yakalanarak yargılanması gerektiği vurgulandı. Bu, sadece bir özür değil; bir aklanma, arınma girişimi. Yetmez diyebilirsiniz, ama bu özür, vicdanları biraz olsun rahatlatır. Hem Bosnalıların hem de o dönem Mladiç ve arkadaşlarına destek veren Sırpların vicdanlarını...
Sırplar, aslında geçmişin hortlaklarından kurtulma ameliyesine, Balkanlar'da savaş ve katliam politikalarında Sırpların liderliğini yapan Miloseviç'i 2001 yılında tutuklayarak başlamışlardı. Ardından, Miloseviç'i eski Yugoslavya Uluslararası Mahkemesi'ne teslim etmişlerdi. Beş yıl
tutuklu kaldı ve soykırım, savaş suçu ve insanlığa karşı suçtan yargılandı Miloseviç. Mahkeme sonuçlanmadan 2006'da da öldü. Bir başka örnek; Radovan Karadziç, Bosna'yı kana bulayan Sırp lideri. Yıllarca gizlendikten sonra 2008'de yakalandı ve Lahey'e gönderildi; Uluslararası
Savaş Suçları Mahkemesi'nde yargılanmaya devam ediyor. Ne Sırp hükümeti ne Sırp halkı korumaya, suçlarını örtmeye çalışıyor Karadziç'in. Biliyorlar ki inkâr mümkün değil; kendilerinin aklanması, Karadziç gibilerin suçlarını itiraf etmekten geçiyor...
Kısaca Sırplar,
Soğuk Savaş sonrası döneme Balkanlar'da
terör estiren 'liderlerini' gözlerini kırpmadan adalete teslim ettiler. Etnik
temizlik politikalarının, dünya ve
bölge halklarıyla savaşların mimarlarını ne yapacaklardı ki? İlelebet sırtlarında mı taşıyacaklardı? Tercih belliydi; ya geçmişin bu hortlaklarıyla yaşamak, onların günahlarını paylaşmak ya da özür dileyerek 'medeni dünya'ya katılmak. Sırplar, inanın 'kolay' olanı yapıyor.
'Biz'e gelsek mi? Biz 'günahlarımızla' yaşamayı, yani 'zor' olanı
tercih ediyoruz. Ne 1915'le yüzleştik, ne
Dersim katliamı, ne Varlık Vergisi ne de 1955 olaylarıyla... 'Resmi tarih' yalanlarından pek de şikâyetçi değiliz. O yalanların ayaklarımıza vurulan prangalar olduğunu, tarihin bu ağırlığı altında yavaş yavaş ezildiğimizi fark etmiyoruz. Sonuçta yalanlarla yaşayarak
demokrasi de kuramıyoruz,
toplumsal barış da. Demokrasi varmış gibi yapıp gerçek demokrasiyi ıskalıyoruz, herkesi 'Türk' sanıp Kürtleri küstürüyoruz, herkesi
Sünni varsayıp Alevileri kızdırıyoruz, laikliği yaşam biçimi olarak dayatıp dindarları dışlıyoruz. Yalanlarla, yanlışlarla yüzleşmek bu kadar mı zor?