Seçim sath-ı mailine iyice girildi. Siyasî partiler
adaylarını belirlediler. Yakında
seçim beyannameleriyle de halkın karşısına çıkacak, vaatlerini ve vizyonlarını halkla paylaşacaklar.
Şu sıralar partilerin
aday listeleri çokça tartışılıyor. Bunda şaşılacak bir şey yok. Öncelikle, listeler siyasî partilerin vizyonlarını yansıtması bakımından önemli. İkincisi, listelerin büyük ölçüde parti merkezleri tarafından belirlenmesi liderlerin tercihlerini görmek açısından anlamlı.
AK Parti'de partinin kimliğini veya siyasalarını etkileyecek köklü bir değişiklik yerine isim düzeyinde bir
revizyon göze çarpıyor. Muazzam bir özgüven var. Seçimi kazanacaklarına ilişkin yüksek beklentiyle hareket ettikleri kesin. Bu, fazla bir sıkıntı da yaratmamış görünüyor. Doğu ve Güney
doğu belki bir istisna.
Kürt meselesini tartışacak 'sembol' isimlerin listelerde olmaması AK Parti'nin 12 Haziran'da Doğu ve
Güneydoğu seçimlerindeki performansını çok ilginç kılıyor.
AK Parti'nin bu bölgedeki seçim başarısı son derece önemli; hem kendi kimliği ve söylemi hem de bütün
Türkiye için. Gelecek dönemde iki büyük konu masada olacak; yeni anayasa ve
Kürt meselesi. Bunları aşabilecek bir partinin Doğu ve Güneydoğu'da başarılı olmaya devam etmesi şart. Bu bölgelerde gücü azalan bir AK Parti'nin Kürt meselesini çözme iradesi ve motivasyonu zayıflayabilir. Dahası, Kürt oylarında ciddi düşüşler olması halinde AK Parti'nin 'kimyası' bozulabilir. Kürtlerden oy alamayan bir partinin Batı oylarına tutunmak adına 'milliyetçi' kimliğe biraz daha yaklaşması da
sürpriz olmaz.
Bu bakımdan AK Parti için bu seçimlerde en önemli 'cephe' Güneydoğu.
Seçimlere bu kadar yaklaşmışken suların durulmadığı parti ise
CHP. Yıllardır söylüyoruz; Türkiye
siyasetinin bir numaralı meselesi muhalefet. AK Parti
iktidarına karşı hâlâ kendini 'alternatif' olarak sunamayan bir anamuhalefet partisi CHP. Dokuz yıllık bir iktidar partisine karşı muhalefet etmenin avantajlarını ne biliyor ne de kullanıyor. Öte yandan, hem ideolojik hem de kadroları itibarıyla eski mi, yeni mi olduğuna bir türlü karar veremiyor. Kendi eski 'politbüro'sunu
tasfiye ederken 'statükonun politbürosu'nu partiye katıyor. Böyle bir kafa karışıklığından alternatif çıkarmak ise imkânsız. Üstelik seçime giderken teşkilatlarını devre dışı bırakıyor, her yerinde
isyan çıkan feodal beyliklere benziyor Kılıçdaroğlu'nun CHP'si.
CHP'deki bu
manzara MHP için bir 'hayat öpücüğü' olabilir. Barajı aşmaya çalışan MHP'ye CHP'den gelecek yüzde bir-iki puan bile MHP'yi kurtarabilir. Ama
Silivri ile arasına mesafe koyamayan bir MHP'den kaçışlar olabileceğini de unutmamak gerek. Her durumda MHP'nin kimliği giderek daha ulusalcı-laikçi yönde evrilmeye devam edecek. Yani rakibi, CHP. Bu iki muhalefet partisi birbirlerini yerken AK Parti alternatifsizliğin keyfini sürmeye devam edecek.
Aday profili en çok tartışılan partilerden biri BDP. Kuşkusuz bu İmralı'nın onayladığı ve hatta büyük ölçüde belirlediği bir liste. İlginç olan nokta, siyasal kariyerini PKK'ya muhalefetle geçirmiş Şerafettin Elçi gibi birisinin de BDP'ye katılmış olması. Yine, '
dindar-muhafazakâr' Kürtleri temsil iddiasında olan
Altan Tan da BDP'nin
Diyarbakır adaylarından. BDP'nin PKK'lı olmayan Kürtlere doğru bir '
açılım stratejisi' izlediği anlaşılıyor. Seçimlerden sonra 'farklı' Kürt gruplarını da temsil etme iddiasında bulunacak bir BDP geliyor. Türkiye partisi olamamakla eleştirilen BDP en azından biraz daha geniş şemsiyeli bir 'Kürt partisi' olmayı hedefliyor.
Ve 'merkez sağ'... Bu kulvarda siyaset yapan bazı figürlerin bugün CHP ve MHP'ye yönelmeleri tuhaf bir ironi.
Demirel ve
Cindoruk gibiler 'aslına rücu' ederek CHP'ye yanaşırken bir kısmı da daha dün 'marjinal' gördükleri MHP'ye sığınıyorlar. Kısacası seçimlere giderken AK Parti'nin ne merkezin sağında ne de solunda bir alternatifi yok. İslamcı kesim de
Numan Kurtulmuş'u SP'den tasfiye ederek zaten
intihar etmişti.