CHP'deki genel başkan değişimi aslında
AK Parti'ye muhalefetin stratejisinin değiştiğinin habercisiydi. Devletin Kemalist kurumlarına dayanmak ve güvenmek yerine, AK Parti'yi artık
seçimlerde yenmek zorunda olduklarını anlayanlar 'yeni CHP'yi yarattılar.
Dolayısıyla 'yeni' olan CHP değil, AK Parti'ye yönelik muhalefet stratejisi. Çünkü demokratik olmayan yöntemler bir işe yaramamıştı; ne ordu durdurabilmişti AK Parti'yi ne de yargı. 'Laiklik' kaygısıyla da '
yaşam biçimi' korkusuyla da sonuç alınamamıştı.
27 Nisan'da asker doğrudan müdahale etmeye kalkışınca AK Parti
demokrasiye,
halk da AK Parti'ye arka çıkmış; 'anti-militarist' tepkiyle AK Parti'ye yönelik
destek büyümüştü. Bildiri dışında doğrudan
darbe çeteleriyle sorunu 'kökünden çözmek' isteyenler de yok değildi.
Ergenekon,
Balyoz, 'bitirme planı' vs... Ancak bu kirli işlere bulaşmak istemeyen askerlerin ve diğerlerinin desteğiyle 'darbeciler' deşifre edildi, bugün yargı önündeler.
Bir ara 'görev' yargıya
havale edildi. Kapatma davasıyla bitireceklerdi işi ama, göze alamadılar
kapatmayı. Keskin bir kırılma yerine AK Parti'yi
siyaseten etkisizleştirecek ve
vesayet rejimini müzakere ederek koruyacak yollar bulabilirlerdi belki.
Anayasa değişikliğiyle AK Parti'nin buna da yanaşmayacağı ortaya çıktı.
Kısaca, AK Parti'yi siyaset ve demokrasi dışı yöntemlerle durdurma stratejisi yattı. Geriye, 'demokratik mekanizma'yı kullanmak kaldı. Yeni bir lider, yeni bir yöntem ve söylem gerekiyordu. 'Yeni CHP', gelinen bu noktaya işaret ediyor.
Baykal son kez
Mart 2009 yerel seçimlerinde
test edildi, ama yine başarısızdı. AK Parti karşısında dört seçim kaybetmiş biriyle yola devam etmek mantıksızdı artık. Kaset olayı ile Baykal kenara alındı.
Sadece liderin değil söylemin de değişmesi gerekiyordu biraz. Laiklik eksenli bir muhalefet yerine
ekonomik krizden geçen bir ülkede '
yoksulluk' edebiyatı, sekiz yıldır iktidarda bulunan bir partiye karşı 'yolsuzluk' eleştirisi doğru bir stratejiydi. Baykal'la bunu da yapmak mümkün değildi. Yerel seçimlerde İstanbul'da görece başarılı olan Kılıçdaroğlu ve Tekin ekibi desteklendi. Şimdi görev onlarda; seçimi kazanmak zorundalar. Ama nasıl?
Sonuçta demokratik yarışta karar kılan bir muhalefet
Türkiye için kazançtır. Ancak CHP'nin işi hiç kolay değil. CHP'nin iki temel sorunu, 'Kemalizm' ve 'ulusalcılık' olmaya devam ediyor. Mevcut ideolojik dokusu ve tabanıyla CHP'nin seçim kazanacak biçimde geniş kitlelere açılması imkânsız. Üstelik, bir yandan Süleyman
Demirel ile Cem Uzan'ı aratır bir 'popülizm'le verilmedik söz bırakmayan, öte yandan da aşikar bir şekilde
Tayyip Erdoğan taklidi yapan bir liderin seçimlerde başarılı olması mucizedir.
MHP ise kendi geleceği hakkında kendisi karar verecek durumda değil. Barajı aşıp aşmayacağı 'diğer' aktörlerin tutumuna bağlı.
PKK, eylemleri ve talepleriyle MHP'nin
baraj sorununu çözebilir. Yine de MHP tabanı, CHP ve AK Parti arasında parçalanmış durumda. Ulusalcılar CHP'ye, muhafazakârlar da AK Parti'ye gidebilir. Bu, iki partinin MHP tabanıyla nasıl 'oynayacaklarına' bakar.
Bir başka muhalefet partisi BDP, seçimlerde bağımsız adaylarla yine grup kuracak bir sayıya ulaşabilir. Ama daha önemlisi, muhalefet stratejistleri BDP'yi kendi gücünden daha fazla bir etki yaratmak için haziran seçimlerinin ana konusu haline getirebilirler.
NOT:
Türk Dil Kurumu Başkanı Profesör Şükrü
Haluk Akalın geçen hafta 'Bu dil kimin? Devletin mi?' başlıklı yazım üzerine bir açıklama gönderdi. Açıklamasında, Türk Dil Kurumu'nun
ilköğretim öğrencileri ve
gençler için hazırlanan sözlüklere genç kuşaklara aktarılmasında bir yarar olmayan deyimlerin alınmayacağını tekrar ifade ediyor. 'Olumsuzluk' içerse de TDK bütün deyim ve atasözlerini ise 'sözlükçülük ilkeleri gereği' büyük sözlüğe,
Türkçe Sözlük'e alıyormuş.