Başlık, 28
Şubat günlerinden. Darbecilerin '
psikolojik operasyon'una
destek veren bir başyazara ait. Başlığı aklımızda tutup, o başyazarın da hizmetine koştuğu 27
Mayıs darbesini konuşalım biraz.
Türkiye'nin demokratik gelişiminin de, toplumsal barışının da dinamitlendiği
27 Mayıs darbesinin üzerinden tam elli yıl geçti. Darbeyi yapanlar
iktidara susamış üç-beş maceraperest subaydır, ama yeni rejime şekil verip bürokratik
vesayet sistemini kuranlar seçimle asla iktidar olamayacağını düşünen
CHP, CHP'li akademisyenler, gazeteciler ve hukukçulardır.
Zorbalıkla yönetime el konulmuş, adeta orman kanunlarının
egemen olduğu bir dönem başlamıştır. Darbe sonrası Başbakanlık'ta toplanan Komite'ye
erken gelen 'üye' olur. Cuntanın
İstanbul ayağının organizatörlerinden
Binbaşı Orhan Erkanlı, iki gün sonra Ankara'ya ulaşır. Başbakanlık'tan içeri bile giremez. 'Silah zoruyla içeri girebildim' der anılarında, 'erken gelen oturmuş, kalkmıyordu'. N
e devlet, ne hükümet vardır; eşkıya Ankara'ya inmiştir.
Tam bir yağmadır sonrası. Bir başka cuntacı Sami Küçük'ün tanıklığı; 'bazı illerde özellikle İstanbul'da hemen hemen bütün genel müdürlükler ve hatta müdürlükler subaylar tarafından İŞGAL edilmişti. Bu durum askerî birlikleri adeta komutansız bırakmıştı'... Yağmadır bu, şehre inen eşkıyanın yağması...
Cuntacıların kafalarında ne bir fikir vardır ne bir proje. Tek dertleri iktidar olmaktır. Bunun için de ortam müsaittir;
İnönü açık davetiye çıkarmaktadır darbe için, CHP yayın organları darbenin zeminini hazırlamaktadır. Ne
Kürt meselesi vardır bahane edecek ne de 'şeriat tehlikesi'. Serbest seçimlerle, yani halkın desteğiyle DP'yi iktidardan düşüremeyenler bu işi askere
ihale etmişlerdir.
Darbeye giden yolda zemini hazırlayan en önemli olay İstanbul Üniversitesi'ndeki 28-29
Nisan gösterileridir. Cunta mensupları o iki gün öğrenci eylemlerinin merkezi olan
Beyazıt'ta cirit atmaktadır. Darbecilerden
Numan Esin 'kişisel gözlemlerde bulunmak için' Beyazıt Meydanı'na gider. Cuntacı diğer subaylarla 'karşılaşır'. Ortam müsaittir. 'Daha sonra Orhan Erkanlı'yı buldum. Bana dedi ki, 'Hemen Ankara'ya haber ver; bugün bu işi bitirelim. Durum gayet uygun. Ben öğrencileri önüme katar, İstanbul'da ihtilali yaparım'.
O gün Beyazıt Meydanı'nda 'ihtilal ortamı'nın hazırlanması için cunta faaldir. 27 Mayıs gecesi cuntanın İstanbul'daki son toplantısı da İstanbul Üniversitesi'nde yapılacaktır...
'Darbe ortamı hazırlamak' her zaman işin en önemli kısmıdır, asla
ihmal edilmez. Bu hazırlığın nereye kadar varabileceğini
darbeci binbaşılardan Kamil Karavelioğlu şöyle anlatır: 'Bir gün
Muzaffer Özdağ'la (cuntacı yüzbaşı) Sıkıyönetim Karargâhı'na giderken Muzaffer bana, 'Acaba Bayar'a karşı bir şey yapabilir miyiz?' diye sordu. Ben böyle şeyler düşünmüyordum. Belki onun aklından İHTİLAL YAPMAYI ÇABUKLAŞTIRACAK bir şey geçmişti'.
Ne kadar tanıdık 'işler' değil mi?
27 Mayısçıları yargılayamadık, ama bugün
Ergenekon,
Balyoz,
Erzincan davalarında 27 Mayıs cuntasının takipçileri
hesap veriyor.
O günlerden tanıdık gelen başka bir şey, darbe sonrası yürütülen 'psikolojik operasyon'dur.
Devleti ele geçiren cuntanın şu 'resmî' yalan ve
iftirasına bakınız, DP iktidarının sayısız genci katlettiği yolunda: '... Cinayetleri yapanların, cesetleri yok etmek için canavarca tedbirlere başvurduğu anlaşılmaktadır... Şehitler gizli yerlere gömüldü, kuyulara atıldı, buzdolabına konuldu. Bir kısmı
hayvan yemi yapılan makinelerde toz haline getirildi.' (3 Haziran, MBK bildirisi)
Bu da MBK üyesi İrfan Solmazer'in yalanı: 'Ben 11 gencin öldürüldüğünü gördüm... İkisinin cesedini bulduk. Diğerlerini çeşitli yerlere gömüp üzerlerinden yol geçirmişler'.
Operasyonun en önemli ayağı üniversitedir. Darbenin bir numaralı fetvacısı Prof. S. Sami Onar'ın 28 Mayıs'taki demeci; 'Çok şehidimiz var. Bunları kıyma makinesinde doğradılar. Mezarlarını bulamıyoruz. Bulabildiklerimizi mezara, bulamadıklarımızı kalbimize gömeceğiz'.
Tabii gazeteler de katılır bu iftira ve yalan kampanyasına;
Cumhuriyet (29 Mayıs), 'Öldürülen öğrencilerin mezarları tespit ediliyor'. Dünya (3
1 Mayıs), 'DP düşmeseydi dün katliama girişecekti'. Cumhuriyet (2 Haziran), 'Buzhane ve çukurlarda cesetler bulundu'.
Bir 27 Mayısçının 28 Şubat sürecinde attığı yukarıdaki başlığı sizce kim hak ediyor?