Anayasa değişikliği paketi üzerine
Ufuk Uras'ın söylediği önemli; "Paketin 330'un altında kalması,
Ergenekon'un
zaferi olur."
Peki, Ergenekon'un
avukatı olduğunu iddia eden kişi boş durur mu böyle bir 'zafer' ihtimali ufukta görülürse? Tabii ki hayır. Eski genel başkanının icadı olan '
Güneş Motel milletvekili pazarı'nı yeniden kurmaya tevessül edeceği anlaşılıyor Deniz
Baykal'ın. Meclis'te kendini pazara çekmiş bir tek kişi bile bulamayacağından eminim, ama söz konusu olan Ergenekon'u kurtarmaksa 'avukat' için gerisi teferruattır, her yol da mubah.
Baykal'ın şu ifadesine bakınız: "Türkiye'yi bu gidişten ancak sorumlu, vatansever, AKP'li bir avuç milletvekili kurtarabilecektir. Sorumluluk büyük ölçüde onların da omzundadır. Onların, gerektiğinde en iyi şekilde görev yapacakları yönünde umudumu koruyorum."
Bu sözlerin, 1977'nin sonlarında hükümet kurmak için Bülent Ecevit'in "Kumar borcu olmayan 11 milletvekili arıyorum" ifadesinden hiçbir farkı yok. Baykal,
AK Parti milletvekillerine 'çengel atmaya' çalışıyor. Yaptığı açıkça, 'ahlaksız
teklif'tir. Karşılık bulacağını hiç sanmıyorum, ama önümüzdeki günlerde CHP'nin ve statükonun jandarmalarının değişimi durdurmak için her yolu deneyeceklerinin kesin işaretleridir bunlar.
Anayasa değişikliği paketi Meclis'ten geçene kadar kim bilir daha ne tür 'engelleme' taktikleriyle karşılaşacağız. Kim bilir, bu tür ahlaksız tekliflerden sonuç alamayınca işi 'fiili tehdit'e kadar götürebilirler.
Baykal'ın meseleyi 'vatanseverliğe' bağlaması da hiç şaşırtıcı değil. Avukatlığını üstlendiği örgütün de sıkça kullandığı bir 'dil' bu. 'Vatansever Kuvvetler Güç Birliği' denen yapılanma
silah üzerine yaptırdığı
yemin ve fişlediği on binlerce insanın listesiyle hâlâ hafızalarımızda. Kendileri ise artık 'Ergenekon sanığı'...
Her durumda, görüşmeleri Meclis'te süren teklifin Anayasa Mahkemesi'nin yapısını yeniden düzenleyen 17. maddesine 331 oy çıkması süreci durdurmak isteyenleri umutlandırmış olabilir. Birilerinin '
evet' oylarından iki kişiyi daha sökmek için neler verebileceklerini, neler yapabileceklerini düşünmek bile istemiyorum. 2007'deki cumhurbaşkanlığı oylamalarında olduğu gibi bütün gözler Meclis'in üzerinde. Eminim herkes 2007'den dersler çıkarmıştır; sağlam durmayan, saf değiştiren, statükonun manipülasyonlarına gelen veya baskılara
boyun eğen kimselerin siyasî geleceği olamaz.
Anayasa oylamalarıyla değişim yanlıları adeta 'sırat köprüsü'nden geçiyor. Meseleyi ciddiye almak, asılmak, tüm değişimden yana güçleri ve dinamikleri harekete geçirmek, harekette tutmak şart. Değişim sadece cesaret değil, ciddiyet de ister. Süreci yönetenlerin kimlerle 'dans ettiklerini' bilmelerinde sayısız fayda vardır. Ufuk Uras'ın uyarısı ve Baykal'ın çağrısı bu bakımdan 'göz açıcı' niteliktedir.
Yalnız, Uras'ın bu sözleri grubuna da yöneltmesi beklenir. BDP, bu süreçten 'Ergenekon'un zaferle çıkmasına mı
hizmet edecektir, yoksa değişime
destek mi verecektir? Meseleyi, AK Parti'ye destek vermek olarak nitelemek 'kaçış'tır, BDP'yi sorumluluktan kurtarmaz. "
Acil kan ihtiyacı olduğu zaman devreye gireriz" demek ise ciddiyetsizliktir. BDP, demokratik değişim ile statüko arasında yerini belirlemek zorundadır.
Demokratikleşme inisiyatiflerine ikircikli yaklaşmak ve statükodan medet ummak BDP'nin çıkmaz sokağıdır. Örneğin, AK Parti'nin çözüm inisiyatifine karşı, 'Devlet diyaloğa hazır ama, AKP çözüm önünde en büyük engel' demek berbat yanlış bir analizdir. Benzer şekilde Selahattin Demirtaş'ın "Devlet bir bütün olarak aslında çözüme daha yakın fakat AKP bu cesaretten yoksun duruşu nedeniyle süreci tıkıyor" veya "Devlet '
Kürt sorunu silahlı yöntem dışında çözülmelidir'e karar verdi, AKP silahlı çözümde direniyor" sözü tam bir yanılsamadır. 'Devlet'i '
siyaset'in üstüne koyan bu yaklaşımdan yalnızca çözümsüzlük değil, çözümün istenmediği sonucu da çıkar. Siyaset yerine 'devlet'i muhatap alarak çözüme varılamaz.
Statüko kırılmadan,
demokrasi kurumsallaşmadan
Kürt sorununun çözülemeyeceğini Kürtlerin çok büyük kısmı biliyor. Ya BDP? Ahlaksız teklif kadar vizyonsuz siyaset de statükoya hizmet eder.