Seçim meydanı bir hayli hareketli, hararetli ve
hakaretli.
AK Parti artık biliniyor. Geçmişi alacakaranlık kuşağı, geleceği ise muamma olan ve kendini aklaması gereken parti ise
CHP.
Güvendikleri dağlara kar yağınca 'son
akreditasyon mercii' olan
halka gitmek zorunda kaldılar. Ancak halkı istismar edip, ülkeyi oligarşi ile yönetenler, şimdi bu uygun dili bulamıyorlar. Peki, 'yeni' CHP gerçekten neler yapabilir? Yeni olsalar geçmiş bize bu konuda çok az ipucu verebilir. CHP'ye halk yakın geçmişte
iktidar vermediğinden, elimizde 1978'lerdeki Baykal'lı kıtlıklar, kuyruklar ve gençlerin
pırasa doğrar gibi sokaklarda birbirini doğradığı günlerin acı hatıraları var. Biraz daha bugüne gelirsek, yine 'kritik noktalarda' CHP'nin darbecilerle, kışladan atanan yargıçlarla, kirli medya ile girdiği
işbirliği var. Keza şimdilerin 'lale şehri' olan İstanbul'a dair, Nurettin Sözen'li yıllardan kalan patlayan çöp dağları ve herkesin banyosuna bir adet poli-karbon
depo yapmasına neden olan susuz geçen yıllar var. Bir de bilimsel CHP'nin 'yağmur bombaları'!
Böyle bir geçmişi temizlemek ve yeni bir başlangıç yapmak durumunda olan 'yeni' CHP'nin hâlâ niyet ve inandırıcılık sorunu had safhada. Ne niyetleri sahih, ne de amelleri salih! Zarfı değiştirseler da mazruf aynı! Bunlar kısaca şu şekilde belirginleşiyor: Fikir ve sağlam proje üretmek yerine sürekli
Başbakan'ı
hedef alıyor ve hakaret ediyor. İktidara gelmeyi değil, AK Parti'yi küçültmeyi amaçladığından sorumsuz bir 'tahribat' siyaseti yapıyor. Örneğin kaynak bulmadan vaatler sağanağında bulunuyor. Yüzeyde halkçı bir söylem kullanıyor ancak gerçekte dışa kapalı, korumacı ve içeride tekelleşmiş bir kamu ve özle
sektör yapısını savunuyor. Dudak ucuyla yeni anayasa diyor ancak eskisini yapan adamları partisine dolduruyor. Kılıçdaroğlu'nun artık '
laiklik ve gericilik' ifadelerini ağzına bile alamamış olması, kışladan umudunu kestiğini gösteriyor. Halkın vermediği iktidarın başka yerlerde aranamayacağını ona öğrettiği için AK Parti ve liderine bir teşekkür borcumuz var.
Şimdi bu
seçimde CHP'nin işi zor, Kılıçdaroğlu strese girince artık iğreti kimliklerini bir kenara bırakıp gerçek kimliği deşifre etti. Dersim'de esas anasını ağlatanları ahmakça Meclis'te alkışlarken, koskoca Başbakan için ağza alınmayacak galiz küfürler ediyor. Fikirler küçüldükçe, küfürler büyüyor. Belli ki danışmanları ona 'Dünyada ve Türkiye'de saygınlığı ve karizması zirvede olduğu için onu aşağılara çek, halkın gözünde beş paralık et' demişler, o da buna oynuyor. Tabii Başbakan bu çukura inmedi. Kılıçdaroğlu, sözde halka dönerken, bu kültürü bilmediğinden hata üstüne hata yapıyor. Kemalist-solcu-faşistleri partiden kovarken, bu sefer Kemalist-sağcı-faşistleri partiye aldı. Solcu masonlar gitti, sağcı masonlar geldi!
Ekonomide seçim beyannamesinin 'makro
ekonomik çerçevesi'ne çatanlar bir hayli dengeli. Ancak Demirel'i mumla aratan harcama, saçıp savurma, bol keseden atma kısmı bununla tutarsız. İşi bilenlerin koyduğu
büyüme,
bütçe açığı, kamu borç yükü, enflasyon,
milli gelir, ihracat gibi hedeflerden tek bir
mesaj çıkıyor: Zaten bunları çok daha iyi yapan AK Parti ile yola devam edin. Çünkü hedefler çok benzer, ancak AK Parti'nin koydukları çok daha sağlam temellere dayanıyor ve daha tutarlı.
Ancak, çocuk bütçesi, kadın bütçesi, askere gönderilmeyecekler bütçesi, mazot bütçesi, adam başı 1.000 lira ödenecek
aile sigortası bütçesi derken adeta adam başı bir vaatler listesi yapılmış. Bir de Sultanbeyli'de çarşaf takıp, Mersin'de yırtmak örneğinde olduğu gibi, her ile ve her semte yönelik ayrı bir seçim propagandası stratejisi seçmişler. Edirne'de Ecevit'le yatıp,
Kıbrıs Harekâtı ile kalkıp, Diyarbakır'da 'evinizde dilinizi konuşmak serbesttir' demesi gibi. CHP'nin tek stratejisi var: Her yol mubah, yeter ki AK Parti tek başına anayasa yapacak güce gelmesin,
Ergenekon süreci ve tabii ki tarihin akışı ve zaman dursun!