Son yazımdaki 'hekimler' bahsine devam ediyorum.
Zira
Sağlık Bakanlığı (SB) ile paydaşlar arasındaki karmaşa herkese zarar verecek mahiyet arz ediyor.
Sağlık
sisteminin dönüşümünde son yıllarda belli bir mesafe alındı. Oligarşinin direnişine rağmen SB bunu başardı. Ancak sorunun özünde sistem, politikalar ve insan faktörü var. Sürecin paydaşları kamu otoritesi, tabii ki
halk, hekimler, ilaç üreticileri, eczacılar, hastaneler ve girişimciler. Bu unsurlar
rakip değil, refik, yani birbirinin tamamlayıcısı. Çözüm için herkesin bunu anlaması ve içine sindirmesi şart.
Sağlıkta tam ne yapılmak isteniyor, niyet nedir, hangi araçlar kullanılıyor, büyük resmi göremiyoruz. SB asimetrik gücüyle kör dövüşünü seviyor. Bu yüzden hekimler dahil bazıları değişime inadına direnirken, bazıları yeni sistemi de nasıl suistimal ederiz diye harıl harıl
Ar-Ge (!) yapıyor. Ve namusu ile işinde gücündeki büyük çoğunluk
siyasetle hekimlik sektörünün tepelerinde örgütlenmiş olan büyük baronların arasında ezilip gidiyor.
Son yazımın konusu baronlardı. Bu yazının konusu ise işte bu büyük çoğunluk. Aslında son yazıma hekimlerin görüşleri ile başlayıp SB'nı açık seçik eleştirmiştim. Biraz daha açayım.
Hekim olmak zor, pahalı ve çok uzun bir süreç. Ömre bedel bir beşeri
sermaye yatırımı. Çalışma saatleri uzun, iş riskli ve dahi stresli. Bunu bir de eğitimsiz bir toplumda yapıyorlar. Haksız ve imkân dışı talepler var. Müsait olmayan şartlarda zorunlu
hizmet yapmadan diplomalarına bile el konuluyor. İnsan haklarına aykırı.
Getirisi ise bütün bunlarla orantısız. Zannettiğimizin tersine, hekim
maaşları,
mesai ücretleri, emeklilik
ikramiye ve maaşları çok yetersiz. Adam gibi maaş vermeyip hekimleri 'siz işinizi bilirsiniz' diye
muayenehane sektörüne iten sistem, şimdi bunu bitirip hekimleri
döner sermaye cambazlığına, fabrikasyon işlere zorluyor. Bir yanlış, başka bir yanlışla kapatılmak isteniyor.
Her şey bir yana asgari saygının esirgenmesi, siyaset tarafından sürekli
hedef tahtasına konulmuş olmak daha çok gururlarını incitiyor. Bana, 'inşallah çocuğun hekim olur da bizi anlarsın' diye beddua etmelerinden bıçağın kemiğe dayandığı anlaşılıyor.
Tabii sağlık hizmeti alan bir vatandaş olarak hekimleri de eleştirdim. Ancak 'herkesi aynı torbaya koyamayız' diye de açıkça uyardım. Anlaşılmamış. O zaman açayım. Geçen haftaki eylemin ağır bir mağduruyum. Hıncını halktan çıkaran hekimi, öğrenciden çıkartan hocayı sevmiyorum. Bu bağlamda Hipokrat yemini edip 'başörtülüyü'
tedavi etmeyeni, bunu içine sindirip sessiz kalanları; tabiplerin gerçek sorunları dururken darbecilere
destek veren, PKK'lılar için sokaklara dökülen, mesaiden kaytarıp
Cumhuriyet mitinglerine kaçanı, Ergenekoncuya uydurma
rapor düzenleyip yatakçılık yapanı; 'chat yapmak' uğruna randevusuna gelen hastayı 'alet bozuldu' yalanıyla geri göndereni; Prof. olmama rağmen muayenehanesine gitmeden üniversitemin ofisinde kendisine asla ulaşamadığım, 20 gün MR sonuçlarını göstermek için peşinden koşmak zorunda kaldığım hekimi; gerekli
ameliyat için listeler dolusu pahalı malzeme isteyip, 'her yerde yoklar, şu adresten al, benim selamımla' diye
soygun adresi göstereni; dünyanın en pahalı ilaçları ile halkımızı soyan ilaç kartelleriyle
işbirliği yapıp, bunun bedeli olarak bedava turizm,
seyahat, ev,
araba, bilmem kaç
ekran LCD TV gibi 'promosyon'ları kabul edeni; bayanlara
prostat teşhisi koyup, erkekleri doğurtan hekim çetelerini,
bıçak parası alanı,
vergi kaçıranları kınadım.
Ancak bütün bunlar büyük oranda geçmişin bir tortusu. Bizim kafamızda da bu
imaj ağırlığını koruyor. Bilhassa yeni nesil hekimlerin çok daha halka yakın durduğu ve mesleğini idealistçe yaptığı açık. Bu yüzden canla-başla çalışan, evinin yolunu, çocuklarının yüzünü unutan hamiyetperver doktorlarımızı bütün bu suçlamalardan tenzih ederim. Sağlığımızı, ailemizi ellerine teslim ettiğimiz hekimlerimize ne bir düşmanlığımız, ne de, bazılarının zannettikleri gibi, bir kompleksimiz söz konusu. Ne benim, ne bu gazetenin ne de herhangi bir yazar arkadaşımın. Aynı gemide ve
takım oyununda olduğumuzu biliyoruz. Tek
vücut gibi.