Bir önceki yazıyı '
rekabet ve
büyümek için hayatın, rakiplerin ve değişen ihtiyaçların dayatmalarını çözüp, insanı mutlu et' diyerek bitirmiştim. Buradan devam edelim.
Rekabette zorlananlar genel olarak rakiplerin büyüklüğü, arkalarındaki
banka destekleri,
kontrol altında tuttukları değer zinciri vs. gibi gerçekten büyük engellerden sıkça şikâyet ederler. Kesinlikle haklıdırlar da. Ancak madem 'ya bu deveyi güdeceğiz ya da bu diyardan gideceğiz' acaba yapılacak neler vardır, diye de nitelikli olarak odaklanmak gerekiyor.
Şirketler hem kârlılık içinde büyümek hem de bu büyümeyi sürdürülebilir kılmak üzere süreci iyi idare etmek zorunda. Yoksa sağlıksız büyüme çöküşe davetiye çıkarır.
Başlıca büyüme stratejileri var. Örneğin değer oluşturarak, şirket satın alma ve birleşmeler yoluyla,
ürün geliştirerek ve çeşitlendirerek ve nihayet piyasadaki dayatmaları bulup ortaya çıkartarak büyümek bunlardan başta gelenler. Hepsi lazım. Hiçbiri diğerinin alternatifi değil. Ancak bu yazının konusu da dayatmaları çözerek büyümek.
Çağımızda büyüklük önemli ancak her şey değil. Günümüzde devasa bir değer zinciri var ve bu zincirde kendimize boşluk bulmak üzere gerekli olan kritik unsurlar bilgi, hız ve organizasyon kapasitesidir. Eğer mevcut dayatmaları hızlı algılar, bilgi ve strateji ile tepki verirsek, birçok dezavantajı fırsata çevirmek mümkün.
Dayatmalardan kastım şudur: Hepimiz şirketlerin sağladığı
hizmetlerin yetersiz birçok kısmını fark ederiz. Müşterilerin adeta esnaftan dayak yediği bu ülkede birçokları geçmişte bunu sineye çekmişti. O devir kapandı. Müşteri
kraldır! '
Veli nimet' derdik ya!
İşte bizim hedefimiz, iradesi dışında
mağdur edilen ve bu eksik tatmini gidermek için ilave başka arayışlar içinde bulunan müşteriye odaklanmaktır. Ve bu konuda neredeyse sonsuz fırsat vardır. En iyisi birkaç örnek vermek.
THY, başarılı bir şirket. Uçmak istiyorum. Ancak ben Prime Class'ta ya da yarışan bankaların '
misafir hanelerinde' zaten karnımı bedavaya doyurdum. Bir de uçakta ikram almak ve bunun için de
ücret ödemek istemiyorum. Ancak THY 'mecbursun' diyordu. Bu yüzden tok olanlar da 'madem para verdik, yiyelim bari' diye ikramı alıyordu. Bu, tipik bir dayatmadır.
Bunu gören
Pegasus, 'Sana istem dışı ürün satmayız. Başkalarının aldığı hizmetin bir kısmını da sana ödetmeyiz' diyerek bileti ucuzlattı. İlavelerin parasını uçağın içinde tüketenden alıyor. Dikkat ettim, THY'de ikramı affetmeyenlerin hiçbiri Pegasus'ta sadece 8 lira daha vererek ikramı almıyor. Kral çıplak! Ve devreye
Anadolu Jet girdi.
Keza otelde kalmak istiyorum. Sabahın köründe otele girmişim. 'Bu
akşam kalacaksanız saat 11'den önce giriş yok, bekle' deniliyor. Saatlerce ortalıkta sürüneceğiz. Buna tepki vermek zor mu? Keza kaldığım otelde
temizlik ve kalite isterim ancak pahalı hizmetin bedelini tüm müşterilere dağıttıklarından, kullanmadığım bir hizmet için ilave ücret ödemek istemem. Kahvaltı ve yemek de buna dahil.
Tamircinizi arıyorsunuz 'Hafta sonu çalışmıyoruz.' diyor. Oysa benim sadece
pazar günüm müsait. Pazar günü hizmet veren tamirci, öğle tatilinde de hizmet veren bankacı beni çalar.
Bütün
masaüstü bilgisayarların rengi
siyah mı olmak zorundadır? Herkes zevklerine göre seçse ne olur?
Sony yaptı, ben de
Trabzonsporlu olarak 'bordosunu' seçtim.
Tedarikçiniz sadece belli günlerde dağıtım yapınca üretimi kesmemek için mecburen
stok tutuyorsunuz. Stok maliyeti ne olacak? Daha esnek dağıtım yapan bulduğumda işi bitti demektir.
İkinci el
araba pazarı ülkemizde önemli. Ben de bu yolla alırım. Ancak büyük bir asimetrik bilgi sorunu var. Kandıran kandırana. Bayandan, doktordan, garaj arabası, kilometre düşürmeler vs. vs. Neticede dananın dişlerini söküp
kurban için yeterince
yaşlı hale getiren adamların memleketinde yaşıyoruz.
Doğuş Oto Değerlendirme, bizi bu sıkıntıdan kurtarmak üzere devreye girmedi mi? Peki bu dayatmaları nasıl bulup ortaya çıkartacağız? Başka zaman da bunu yazarız.