Zülfü Livaneli enteresan bir laf etmiş. “Benim adım Obama’nın ajandasındaydı. Ama Türk
Dışişleri beni
desteklemedi” demiş.
“
Amerika arkamda, ayağınızı denk alın” demek mi bu, yoksa “Bu monşerler amerikayı mamerikayı takmıyor valla” mı?
Nereden baksan, tuhaf bir haleti ruhiye.
***
Belki konuyu bilmeyen vardır:
UNESCO Genel Direktörlüğü için BM’de
seçim yapıldı.
Türkiye burada Mısırlı
adayı destekledi, ama bu destek yeterli olmadı ve Bulgar aday seçildi.
Meğer o koltukta bizim Livaneli’nin de gönlü varmış. Hatta ilk günlerde bunun için Dışişleri nezdinde bir “
sondaj” yapmış. Diplomasi kibarlık mesleği. Onun için “sen ne diye kendi kendine gelin güvey oluyorsun” dememişler. Dışişleri’nden verilen cevapta “Elbette sizi o makamda görmek isteriz, ama bu konuda devlet olarak bir angajmanımız var; Mısır’ın adayını desteklemek için biz aday çıkarmayacağız” denilmiş.
Zülfü Bey nedense bunu bir türlü kabullenemedi. “ben dururken başka bir
ülkenin adayını desteklemek ne demek” diye tepki gösterdi. Ayrıca aday olsa seçilmesinin garanti olduğunu da iddia etti.
Konuyu böyle takdim ederseniz, Livaneli haklı gibi görünüyor. Gerçekten de “seçilmesi garanti” bir Türk aday varken, başka bir ülkenin adayını devlet niye desteklesin?
Ne var ki konuyu bilenler meseleye böyle yaklaşmıyor.
Aslında Dışişleri’nin kararında hangi faktörün etkili olduğunu anlamak için konuyu yakından bilmek bile gerekmiyor.
Herkesin malumudur ki Türkiye son yıllarda uluslar arası kuruluşlarda etkin roller üstlenme politikası yürütüyor. Bu çerçevede mesela İKÖ Genel Sekreterliği’ne tarihte ilk defa bir Türk getirildi. Mesela BM
Güvenlik Konseyinin 2009-2010 dönemi geçici üyeliği kazanıldı.
Elbette bunlar oturduğunuz yerden bir düğmeye basınca olmuyor. Bu sonuçları almak için pek çok ülke ve uluslar arası
örgüt nezdinde
kulis faaliyetleri yapıldı, bir
takım pazarlıklar gerçekleştirildi. (Bu pazarlıklardan bir bölümünün öteden beri “Arap dünyasının liderliği” rolünü üstlenmiş olan Mısır’la yapılmış olması da akla uygun geliyor.)
Diplomaside bir şeyleri almak için bir şeyler vermek gerektiğini bilmeyen yoktur.
Livaneli’nin de bunları bilmesi lazım. Çünkü diplomat sayılır. Ne de olsa “UNESCO Büyükelçisi”.
Ama ona bakarsanız, Dışişleri’nin “monşer”leri şöyle düşünmüş olmalılar: Aydınlanma devrimine inanmış,
Yaşar Kemal’le, Gorbaçov’la arkadaşlık etmiş, Elia Kazan’ın evinde kalmış bir Türk evladı bu göreve getirileceğine Mısırlı bir Arap bulalım, onu destekleyelim!
Livaneli’nin gazetesinden biri de şöyle dokunaklı bir soruyla meramını ifade etmiş: “Nedir bu Arap hayranlığı?”
Başka söze gerek yok,
komik oluyorsunuz!