Pakistan yönetimi, Benazir Butto'nun öldürülmesinden sonra, nükleer
silahları korumak amacıyla ABD özel birliklerinin Pakistan'a gireceğine ilişkin iddiaları dün yalanladı.
Dışişleri Sözcüsü
Muhammed Sadık, suikastten sonra Pakistan'da konuşulmaya başlanan iddianın,
halkı ayaklandırmayı
hedeflediğini, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını duyurdu.
Dışişleri Bakanlığı, suikastten önce de benzer bir açıklama yapıp iddiaları reddetmişti.
Ancak burada bir tuhaflık var. Söz konusu iddia 2 Kasım'da, yani iki ay önce ABD basınında duyuruldu. Ardından konuyla ilgili gelişmeler aktarıldı. Suikastten bir hafta önce, ABD özel birliklerinin Pakistan'a yerleştirilmesi konusunda
anlaşma sağlandığı bildirildi.
Gelişmeler tam da, söz konusu
senaryoya uygun biçimde gelişti. Butto öldürüldü ve
ülke derin bir istikrarsızlığa sürüklendi. Bazı çevreler, asıl şimdi ABD birliklerinin girmesinin zor olacağını çünkü Pakistan halkından çok sert tepki göreceğini belirtiyor.
Bir konuyu aydınlatalım: Benim de burada aktardığım iddiaya göre, ABD birlikleri görünüşte, ayaklanmaları bastırmak için,
terörle mücadele için Pakistan'a girecek. Ancak
Pentagon ve ABD Özel Operasyon Birlikleri Komutanlığı'na dayandırılan iddialara göre asıl hedef nükleer silahlar olacak. Tahminen 65 nükleer başlığa sahip olduğu söylenen Pakistan'ın bu gücü, Batı için gerçek anlamda bir tehdit olarak algılanıyor ve denetim altında tutulmasına çalışılıyor. ABD'nin 11
Eylül'den bu yana benzer bir hedefinin zaten varolduğu ifade ediliyor. Birkaç ayrıntı daha:
Der Spiegel'e göre, NATO,
Hollanda ve Belçika'daki merkezlerinde
Aralık ortasında çok gizli bir senaryoyla ilgili toplantılar yaptı. “
Afganistan için en kötü senaryo” olarak tanımlanan çalışmada, aslında Pakistan'ın
kontrolden çıkması halinde neler yapılacağı tartışıldı.
ABD ordusu ise aynı senaryo üzerinde kendi bünyesinde çalışmaya devam ediyor, “Pakistan kontrolden çıkarsa ne yaparız” sorusuna
cevap arıyordu. Daha geniş anlamda, “Afganistan'da durum kötüleşir, çekilmek zorunda kalırsak ve aynı anda Pakistan da kontrolden çıkarsa ABD ve NATO güçleri, Sovyet güçleri gibi, Afganistan'da kapana kısılır mı” sorusu soruluyor, muhtemel senaryolar üzerinde çalışılıyordu. NATO ve ABD'ye göre Pakistan aslında Ocak ayında yapılacak seçimlerden sonra kaosa sürüklenebilirdi. Butto suikasti işte tam da bu dönemde yapıldı.
Gerçekten de Afganistan'da Sovyetlerin hazin sonu ile yüz yüze gelinir aynı anda Pakistan kontrol edilemez bir karmaşaya sürüklenirse ne olur? Dünya, Pakistan'ı kurtarmaya mı çalışır yoksa öncelikle nükleer silahları denetim altına almaya mı? Bence kesin olarak ikincisi ile ilgilenir. İşte o zaman “
kıyamet savaşı” dedikleri en korkunç senaryo gündeme gelir. Ben öyle düşünmüyorum, onlar düşünüyor bunu ve son derece
uçuk senaryoları tartışabiliyor.
Dört günlük kıyamet savaşı!..
2003 yılında “The American Conservative” dergisinde “Four Day War” (Dört Gün
Savaşı) başlıklı hayali bir senaryo yayınlanmış, ben de 7 Eylül 2004'te “En korkunç senaryo” başlığı ile bu köşeye almıştım: Eminim şu an askeri strateji merkezlerinde benzer hayali senaryolar yine tartışılıyordur. Şöyleydi:
“Birinci gün:
Çarşamba.
Şafak vakti Negev çölündeki askeri üslerden kalkan
İsrail savaş
uçakları
İran'ın Buşehr'deki nükleer tesislerini yok eder.
Saldırı İslam dünyasını sarsar. Milyonlarca insan sokaklara dökülür.
İkinci gün:
Perşembe.
İsrail'in ABD desteği olmadan saldıramayacağına inanan İran misillemeye geçer. Binlerce devrim muhafızı
Irak içlerine girer. İslam dünyasında dev kalabalıklar sokakları kaplar.
Kahire, Amman ve Ankara'da İsrail büyükelçilikleri tahrip edilir, ABD büyükelçilikleri ateşe verilir.
Üçüncü gün:
Cuma:
İslam dünyasında
Cuma namazı sonrası kalabalıklar harekete geçirilir. Devlet binaları yağmalanır. Sıkı yönetim ilan edilir. Kargaşa durdurulamaz. Suudi kraliyet ailesi ortadan kaybolur. Endonezya'da, Malezya'da, Mısır'da İsrail'e savaş açılmasını isteyen halk çılgına
döner.
Dördüncü gün: Cumartesi.
Pakistan ordusundaki İslamcı subaylar Perviz Müşerref'i devirme planını uygulamaya geçirir. Pakistan istihbarat servisi ISI, ülkenin nükleer tesisleri ve nükleer kodların denetimini ele alır. Birkaç saat içinde, nükleer silah yüklenen iki uçak, gizli bir hava üssünden kalkar. Hedefleri
Tel Aviv ve Ashdod'dur. Dolambaçlı bir yol izleyerek Doğu
Afrika'da
yakıt ikmali yapar. Kendilerini
Güney Afrika uçakları olarak tanıtır. Kuyruk işaretleri de
Güney Afrikalı olduklarına işaret etmektedir. İki uçak
intihar pilotları tarafından uçurulmaktadır. İsrail hava
trafik kontrolünün kendilerine verdiği hattı izlerken aniden yön değiştirip iki kente dalarlar ve nükleer yüklerini boşaltırlar.
İsrail Pakistan'a misilleme yapar. Milyonlarca insan ölür. Arap yönetimleri çöker. Savaş Orta
doğu'yu kaplar. Yüz binlerce insan ölür. Zayıflayan İsrail ayakta kalma mücadelesi vermektedir ve nükleer silahlarla Arap başkentlerini vurur.
Ortadoğu tam bir kaosa sürüklenir.....”
Nükleer silahlar söz konusu olduğunda bu ve benzeri en uçuk senaryolar bile akla geliyor. Kimlerin aklına? Elbette, “Pakistan'ın nükleer silahları için gizli bir planı olduğu” iddia edilen güçlerin aklına…