Demokratikleşme adına yeni bir adım daha atılıyor. "Gizli
Anayasa" diye adlandırılan Milli
Güvenlik Siyaset Belgesi yeniden yazılıyormuş.
Aslı Aydıntaşbaş'ın Milliyet'te yazdığına göre, gizliliğinden dolayı adı Kırmızı
Kitap olan
belge ile ilgili değişiklik taslağı,
Başbakanlık ve MGK Genel Sekreterliği tarafından;
İçişleri Bakanlığı, MİT ve Genelkurmay'a gönderilmiş. Taslakta, geçmişte Kırmızı Kitap'ın eklerinde açıkça ismiyle telaffuz edilen Süleymancılık, Nurculuk,
Fethullah Gülen hareketi gibi cemaatler, yeni belgede ismen zikredilmiyormuş.
Haber henüz resmen doğrulanmadı. Dünyada hiçbir demokratik
ülke, yargısız infazlarına, resmî belgelerinde yer vermemiştir... Hayatında çakı bile taşımamış, hiçbirinin vukuatı olmamış insanlara karşı yapılan zulmün sona ermesi güzel, ama çok gecikmiş bir adımdır.
Özellikle yüksek yargıda, statükoyu koruma adına, direnmeden öte bir kalkışma var.
Ergenekon dava süreci,
vesayet rejimi denilen ve anayasal kurumlarla
tahkim edilmiş muhkem yapının;
topluma rağmen, hukuk dışı dayatma ve zorbalıklarla yürütüldüğünü insaf ve vicdan sahibi herkese kabul ettirdi.
Vesayet rejimi, vesayetçi bir zihniyetin ürünüdür. Zihniyetin temelinde, devleti var eden milleti ve onun
seçim sandıklarında ortaya konulan iradesini yok saymak vardır. İlk defa Abant'ta birkaç gün önce bir
arkadaş dikkat çekti. Anayasa'nın 3. maddesindeki ifade aynen şöyle: "
Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür... " İşte vesayet zihniyetinin en çarpıcı belgesi. Ülkemiz ve milletimiz, devlete ait. Tam da bu yüzden, ülke ve millet üzerindeki bütün tasarruf da, devlete aittir. Yani devlet adına karar veren
Cumhuriyet elitlerine. Doğruyu bilemeyecek olan, kendini yönetecek ehliyeti olmayan bu halkı, elbette
darbelerle hizaya getirmek de, devlet seçkinlerinin vazife ve sorumluluk alanı içinde olmalıydı. 27 Mayıs'tan itibaren toplum mühendisliği ayarları, -bazıları "balans ayarı" dediler- onun için yapıldı. Her darbe, kendi anayasası ile vesayeti kitabına uydurdu ve Kırmızı Kitap da her defasında yenilendi.
Vesayeti rahatsız eden şey, korkutamadıkları ve
kontrol edemedikleridir. Onları her zaman iç tehdit saydılar. Fikir ve ifade hürriyetini, din ve vicdan özgürlüğünü sınırlayan, yok eden yasalarla, yıllardır masum insanlar suçlu muamelesi gördüler. Bildik medya, sadece
evet sadece inancını yaşamak isteyen ve asırlardır bu milletin özünü, mayasını teşkil eden değerlere bağlılığı şiar edinen insanlarla uğraştı. Ama en acımasızı, dünya değişirken hâlâ tek parti döneminin hasretiyle yanan asıl gerici zihniyetin, milletin evlatlarına "gerici" muamelesi yapmalarıdır...
İrtica diye bir karabasanı, toplumun bir kesimini korkutmak için ortalığa salmalarıdır. Laikliği, dinin karşısına dikip, milletin başı üzerinde, Demokles kılıcı gibi sallayıp durmalarıdır.
Hiç pes etmediler. Demokratik hiçbir ülkede görülmedik bir cüretle, halkın yüzde 47 oyla
iktidar yaptığı
AK Parti'yi
kapatmaya kalktılar. Ekonomik kaosun getireceği tehlikeyi göze alamadıkları için kapatma yerine
para cezası verdiler. Ama ne dediler: AK Parti,
laiklik karşıtı eylemlerin odağıdır...
Hâlbuki o AK Parti, kendi projeleri olarak övündükleri
Avrupa Birliği'ne giriş için, geçmiş iktidarların hepsinden daha fazla gayret gösteriyordu. Büyük ve makul
dindar kitle, Avrupa Birliği'ndeki demokratik laikliğin, toplumsal uzlaşma adına sağlıklı bir zemin oluşturabileceğinde ısrar ediyor, AB üyeliğine en büyük desteği veriyordu. Bu da onları rahatsız etti. AB yoluna da dinamitler döşemeye kalktılar, engellemelerine devam ediyorlar.
Kırmızı Kitap'ta, milletin evlatlarının iç tehdit olmaktan çıkartılması tabii ki
demokratikleşme adına bir adımdır. Ama önemli olan, vesayet zihniyetinin değişmesidir.
Devletin, ülkesi ve milleti olmaz.
Milletin, devleti ve ülkesi olur. Millet asıl olunca, devlet demokratikleşir, herkes hukukun içine girer, ülke de huzur bulur ve refaha kavuşur...