Yargıtay 9.
Ceza Dairesi, Danıştay'a ve
Cumhuriyet Gazetesi'ne yapılan saldırılarla ilgili
Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen kararı oybirliğiyle bozdu.
Yargıtay, 'sanıkların mensubu bulundukları iddia edilen örgütün niteliği, atılı suçların vasfının belirlenmesi ve delillerin birlikte değerlendirilmesi yönünden
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne açılan
Ergenekon davası ile bu dava arasında hukukî ve fiilî irtibat bulunduğunun iddia edilmiş olması karşısında davaların birleştirilmesinde zorunluluk bulunduğuna' işaret etti.
Şırnak Barosu,
Tuncay Güney'in
JİTEM tarafından 1990'lı yıllarda bölgede öldürülen pek çok kişinin asitle yakıldıktan sonra
Silopi'de bulunan BOTAŞ tesislerine ve
Cizre-Silopi güzergâhındaki bazı noktalarda açılan kuyulara gömüldüğü yönünde verdiği bilgilere ilişkin olarak Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.
Başsavcılık, sözü edilen asit kuyularının açılmasına karar verdi.
25
Ağustos 2001'de
Eyüp Mezarlığı'nda öldürülen
Musevi asıllı
işadamı Üzeyir Garih'in yakın dostu Doğan Kasadolu, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılardan Nihat Taşkın'a bir dilekçe yazdı. Dilekçesinde Garih'in damadının kendisine anlattıklarıyla ilgili şöyle dedi: "Damat Doron, 'Garih öldürüldüğünden çok kısa bir süre sonra bir polis otosunun evine gelerek 2 oğlundan bir tanesine
kelepçe takılarak götürüldüğünü, daha sonradan yaptıkları görüşmelerde bu işin üzerine gidilirse cinayeti bu çocuğun işlediğini açıklayacaklarını' şahsıma doğrudan söylemiştir." Konuyla ilgili olarak Yeni
Şafak Gazetesi'ne konuşan Doğan Kasadolu, kaçırıldığında 14 yaşında olan Üzeyir Garih'in torununun, fidye karşılığı bırakıldığını da iddia etti.
Yeni Şafak'ta
Şaban Arslan'ın haberine göre, Üzeyir Garih'i öldürme suçunu üstlenen Yener Yermez'in,
Ergenekon davasının
tutuklu sanıklarından
Albay Fikri Karadağ'ın emrinde askerlik yaptığı ortaya çıktı. Yener Yermez'in; Tuncay Güney'in, sahte evrakla cip satarken yakalandığı olayla ilgili soruşturmada adı geçen
teğmen Murat Oğuz'un
Hasdal Kışlası'ndaki biriminde çaycı olduğu anlaşıldı. Bitmedi...
Radikal Gazetesi'nin önceki günkü haberine göre, Yener Yermez, 45 gün önce avukatına kendi el yazısıyla bir not verdi. Yermez notta, cinayetten sonra götürüldüğü
Adli Tıp Kurumu'nda o sırada bu kurumda çalışan ve halen Ergenekon tutuklusu olan Ümit Sayın'la görüştüğünü yazdı. Sayın'ın bu görüşmede, kendisine; 'cinayeti dinî amaçlarla işlediğini söylemesi' yönünde telkinde bulunduğunu öne sürdü.
Şimdi.. Ergenekon davasının bir numaralı sanığı
Veli Küçük, "Ben sadece avcılar ve atıcılar derneğinin üyesiyim." diyor... "Defterime
turşu tarifi yazmıştım, bu bile
bomba yapımıyla ilgili
belge olarak gazetelerde yer aldı." diyor. Ama ciddi bir laf da söylüyor: "Devletin
komplo kuracağını hiç düşünmemiştim." diyor. Mesaj mı veriyor,
yardım mı istiyor, tehdit mi ediyor, devletin komplo kurabildiğini
itiraf mı ediyor henüz bilmiyoruz. Ama bu davada ciddi bir devlet duruşu var gibi. Davanın sıkıştığı noktada yeni belgeler, bilgiler ortaya çıkıyor.
Acaba,
AK Parti döneminde Kırmızı
Kitap mı değişti?
Hani şu, hükümetler üstü ve geleceğimizi biçimlendirme iddiasındaki "
Ulusal Güvenlik Siyaseti Belgesi" denilen kırmızı ciltli kitap... Değiştiyse,
Veli Küçük, buna mı inanmak istemiyor?
Zaten Ergenekon davasının akıbetiyle ilgili iki görüş var. Ya bu davadan bir şey çıkmayacak -ki bu çok zayıf bir ihtimal artık- ya da devletin ortak aklı devreye giriyor ve
Türkiye, demokratikleşmenin önündeki engelleri kaldıracak. Bu is
e devletin, Türkiye'deki dindarlaşmayı bir tehdit olarak değil, makul çoğunluğun kendi değerlerini samimi olarak yaşamak istediğini kabul etme anlamına gelecek. Eğer öyle ise Prof.
Nevzat Tarhan'ın dikkati çektiği konu kayda değer: CHP'deki çarşaf
açılımı da değişen Kırmızı Kitap'la ilgili.
Ergenekon davasını hafife alanların, saptırmak isteyenlerin bir defa daha düşünmesi gerekiyor...