Derin devlet ile
PKK arasındaki ilişki, yıllardır ima ediliyordu. Mesela 24
Mayıs 1993'te
Bingöl'de 33 erimizin şehit edilmesi olayı hâlâ aydınlanmış değil.
Silahsız ve korumasız olarak üç otobüse dolduran 90 erimizin yolu kesilerek 33'ü katledildiler. İhmalleri var diye birkaç
subay yargılandı o kadar. Ama bu
katliamdan bir gün sonra, 25 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Demirel'in katılacağı ilk hükümet toplantısında af konusu ele alınacaktı. Katliam,
Kürt meselesinin çözümünü bir daha erteletti.
Bir de
Sünni-
Alevi çatışması için yapılan provokasyonlar var. Bingöl katliamından 38 gün sonra 2 Temmuz 1993'te Pir
Sultan Abdal şenlikleri için Sivas'a giden
sanatçı ve aydınların kaldığı
Madımak Oteli ateşe verildi. 35 kişi yanarak can verdi.
Çorum ve
Maraş tertiplerinden sonra, Sivas'taki katliam Sünni-Alevi çatışması için sahneye konmuştu. Devletin gözü önünde, tıpkı Heronların gönderdiği görüntülerden PKK katliamlarını seyreder gibi, insanlarımızın diri diri yanması seyredilmişti. Üç gün sonra da misilleme denilerek Başbağlar'da 33 insanımız kurşuna dizilmişti. Şimdi bu iki olay da
Ergenekon'un 3. iddianamesinde yer alıyor. 1993, ne kadar önemli bir tarih...
Önceki gün bir televizyon kanalında
emekli Koramiral Atilla Kıyat, dehşetengiz şeyler söyledi. 1993-1997 yılları arasında işlenen
faili meçhul cinayetlerin, devlet politikası olduğunu iddia etti. Bugün Ergenekon davasından yargılananların, o yıllarda
üsteğmen ve yüzbaşı olarak verilen emirleri yerine getirdiklerini ileri sürdü. O yıllarda cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, genelkurmay başkanlığı yapanlara seslendi: "Yataklarınızda nasıl rahat uyuyorsunuz?"
Ama asıl korkunç haber, 2 Ağustos'ta
Taraf'ta
manşet oldu: "Generaller askerlerin ölümünü seyretti..." Meğer Hakkari'nin
Çukurca ilçesi 3. Taktik Tümen Komutanlığı'na bağlı
Hantepe askerî bölgesinde, 20 Temmuz'da 7 askerimizin şehit edilmeleri, bölgeye gönderilen insansız
hava aracı (Heron) tarafından naklen yayınlanmış. Ekranlardan seyretmişseniz, o görüntülere can dayanmaz. Mevzideki askerlerimizin üzerine
el bombası atılıyor. Kaçanlar kurşuna diziliyor. Mevzilere tekrar giriliyor, askerlerimizin cesetlerine bir daha kurşun sıkılıyor. Bu görüntülerin 30 merkezden seyredildiği söyleniyor. Tam bir saat PKK militanları orada oyalanıyor. 15 dakika mesafede helikopter var, kalkmıyorlar.
Bu nedir
Allah aşkına? Buna TSK mensubu hangi subay katlanabilir? Demek yüreği dayanamayanlar oldu, görüntüleri Taraf Gazetesi'ne gönderdiler. İhanet bile bu olayı izah edemez. Çok korkunç bir şey.
En az olay kadar korkunç bir şey daha var. 4 gündür
Genelkurmay, Taraf'ın haberiyle ilgili açıklama yapmıyor. Bu görüntüler Hantepe'ye mi aittir? Doğru mudur? Daha önce hava muhalefetinden dolayı
yardım edilemediği açıklanmıştı. Hava gayet açık. El bombalarının dumanı bile görülüyor. O halde niye yardım gitmedi? Orada o gece ne oldu?
Gazetecilik konusunda duayen olmuş yayın yönetmenleri, köşe yazarları, televizyon habercileri, sunucuları bu haberi neden görmüyorlar? Nedir bu derin suskunluk?
Türk Silahlı Kuvvetleri'ni bu halden, bu suskunluktan daha fazla ne yıpratabilir? Neden "ordumuz yıpratılmasın" diye, sadece hakikatin peşine düşenlere olmadık hakareti, suçlamayı yapanlar, ordumuzu gerçekten yıpratan bu durumu seyrediyorlar?
Bakınız yüreği yanan
şehit aileleri, artık Genelkurmay'ın kapısına dayandılar. Açıklama bekliyorlar. Evlatlarının, kendi subaylarımızın döşediği mayınlarla can vermesinin hesabını soruyorlar.
Sadece Genelkurmay ile bildik medya suskun değil. Sayın Erdoğan da, Sayın Kılıçdaroğlu da, Sayın Bahçeli de susuyor. Şehit cenazelerinde şov yapanlar,
siyaset yapanlar, herkes susuyor.
Geldiğimiz noktada tek bir çıkış yolu var: Olan bitenin üstü örtülecek gibi değil. Görevini yapmayanlar, varsa
ihanet edenler mutlaka
hesap vermelidir... TSK, şaibelerden kurtarılmalı, tekrar milletin güvenini kazanmalıdır...