Odatv.com isimli internet
sitesindeki
arama ve site sahibi
Hürriyet Gazetesi yazarı
Soner Yalçın ve üç çalışanının gözaltına alınması, bazı meslektaşlarımızı telaşlandırdı. "Sırada kim var?" gibi provoke sorularla yavuz hırsız misali davranıyorlar.
Halbuki artık sağır
sultan bile duydu ki; medyada, iki taraf var: Darbelerle, balans ayarlarıyla sürdürülen totaliter
vesayet rejiminden yana olanlar, bir de bu rejimin bitirilmesi ve demokratikleşmenin gerçekleşmesini isteyenler... Yani alternatif medya.
Vesayetin medyası,
AK Parti iktidarına kadar yekvücuttu. Güçlüydüler, buyurgandılar. Yalan, tetikçilik,
hedef gösterme, gerçekleri çarpıtma, hükümetleri tehdit, siyasetin içiyle oynama,
gazete patronu adına
bakanlarla pazarlık,
şantaj, daha saymayayım; bunlar için her türlü ahlak dışılık mubahtı. 2-3 gazete, 2-3 televizyon kanalı el değiştirince, medyadaki dukalık sarsıldı. Ama asıl sarsılan vesayetin medya ayağıydı.
Ergenekon davası, turnusol kâğıdı gibi oldu. Vesayet medyası açık vermeye, rejim yandaşlıkları sırıtmaya başladı. Uğur Mumcu'nun evlatları, Abdi İpekçi'nin kızı, Çetin Emeç'in eşi, toplumu sarsan cinayetlerin peşini bırakmadılar.
Alevi vatandaşlarımız,
Kürt vatandaşlarımız, "laiklerimiz", "dindarlarımız" büyük makul çoğunluk; "
derin devlet" denen kirli ve kanlı yapının medyada döndürdüğü çarkları fark etmeye başladı.
Sahneye tutulan ışıklar bu malum medyanın aktörlerini çok rahatsız etti. Yüzlerindeki hümanist, demokrat, özgürlükçü makyaj dökülmeye başladı.
Asker, sinesine taş basarak yargıya saygılı davranırken, bunlar, "Ergenekon yok", "askerî vesayet değil, asıl tehlikeli olan
sivil vesayet", "AK Parti yargıyı ele geçirdi,
muhaliflerini, vatanseverleri susturuyorlar" diyerek, adaleti
baskı altına almaya çalışan insafsız bir
koro oluşturdular. Vesayetçi kimliklerini, "muhalif cephe" diye takdime başladılar. Vesayetçi,
darbeci medyamız, bir anda "AK Parti muhalifi
demokrasi muhafızları"na dönüşüverdi. "Sakın ha, Ergenekonculara dokunulmasın.. darbe olmadığına göre darbe hazırlığı yapanlar yargılanmasın" diyenler... Vesayet elden gidiyor diye, canını dişine takıp rejim muhafızlığı yapanlar... Siz onların, "muhalefet susturuluyor" çığlıklarını, "vesayet bitiyor, bizim de imkânlarımız, ayrıcalıklarımız elden gidiyor" diye anlayın...
Oda TV olayındaki tedirginlikleri, Soner Yalçın'la ilgili değil. Tetikçiyi vermek istemiyorlar. Soner Yalçın gazeteciymiş. Kin ve nefret peşinde koşana gazeteci mi denir? Bakın Oda TV'ye. Sadece kin, nefret,
ırkçılık var. Benim
Habertürk TV'ye yaptığım konuşmayı cımbızlayıp, çarpıtıp haber yaptılar. Arkasına da tam 400 tane "okuyucu yorumu" diye
küfür,
hakaret, tehdit koydular. "
Oktay abi"lerinin ahlaksız laflarını sıraladılar. Sonumuzun kötü olacağını, keserin dönüp bizi keseceğini yazdırdılar. Bayat Ergenekon taktikleri ile kimisi kendini Alevi diye tanıtıyor, kimisi
ülkücü olduğunu söylüyor ama tek şey yapıyorlar; kin, nefret, düşmanlık, intikam kusuyorlar... Çünkü internet
andıcı kadroları hâlâ çalışıyor. Belli merkezlerden sürekli organize e-mailler atılıyor.
Oda TV Ergenekon'un karanlık odası mıdır, değil midir onu ben bilemem. Ama karanlık mahfiller buz gibi işin içinde.
Basın özgürlüğü deyip meseleye o açıdan bakan iyi niyetli meslektaşlarıma da iki laf söyleyeyim: Kin ve düşmanlığı
tahrik etmek, nefret suçu işlemek,
basın özgürlüğü müdür? Oda TV'deki tamtam seslerini neden duymuyorsunuz? İnsanlara ailelerinden, çoluk çocuklarından aşağılık iftiralarla vurmalara, hedef göstermelere, gözlerinizi neden kapatıyorsunuz?
Hani özel hayat vardı? Hani siz bu konuda çok duyarlıydınız? Niye bu konuda susuyorsunuz? Hele o, Oda TV'nin nasıl bir site olduğunu hatırlattıkları için, kendinden olmayan yazarlara utanmadan "leş kargaları" diyen
arkadaş... Sana da kalkıp "uyanık çakal" deseler, hoşuna gider mi?
Vesayet rejimi biterken bu ne telaş, bu ne panik böyle...