Dersim tartışmasının en önemli zeminlerinden biri
CHP-
Alevi ilişkileridir.
Ergenekon dostları kalemler soruyorlar: "Madem Dersim'de
katliam olmuş, madem bundan da tek parti döneminin CHP'si sorumludur, neden o günden beri Aleviler CHP'ye oy veriyorlar?" Evet, soru esaslı; Aleviler, CHP'den neden vazgeçemiyorlar?
Cumhuriyet, Aleviler için tam bir hayal kırıklığıdır. Aleviler, Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri kendilerine ne yapıldığını, işin özünün ne olduğunu aslında başından beri biliyorlar. Dersimli araştırmacı-yazar Cafer Solgun'un, "Alevilerin Kemalizm'le İmtihanı" kitabında konu, bütün açıklığı ile ortaya konuyor. Aleviler, Cumhuriyet elitleri tarafından yok sayılmıştır. Tek ulus üzerine inşası planlanan Cumhuriyet rejiminde, Türk'ten başkasının varlığı tanınmayacaktır. Alevi,
Kürt şu bu yok, sadece Türkler ve
Sünniler vardır. Sünniler de; devlete bağlı Diyanet Teşkilatı ile kontrolde tutulacaktır. Korku, rejimin en büyük silahıdır. Bölünme korkusu, şeriat korkusu, komünizm korkusu dağları beklemektedir. Korkutarak kutuplaştırma, sonra da "kutuplaşma var, memleket elden gidiyor" gerekçesiyle
darbe üzerine darbe...
Aleviler,
evet, Cumhuriyet elitleri tarafından yok sayılmıştır. Sadece yok sayılmakla da kalmamışlar, baskılarla,
isyan bahanesine dayandırılan sindirmelerle, katliamlarla, asimilasyon politikalarıyla bitirilmek istenmişlerdir. 1925 yılında kabul edilen Tekke ve Zaviyelerin Kaldırılmasına Dair Kanun'un birinci dereceden mağdurları, Alevilerdir. Alevi inancında hayati bir önem ifade eden "
dede,
baba, pir, seyit, çelebi" gibi dinî unvanlar yasaklanmıştır. "Laik Cumhuriyet geldi, Aleviler rahata kavuştu. Onun için de Aleviler, CHP'yi destekliyorlar" iddiası safsatadan ibarettir.
Aleviler, sadece Cumhuriyet'in ilk yıllarında korkutulmadılar. 2 Temmuz 1993'teki
Sivas Madımak Oteli katliamı,
Maraş olayları,
Gazi Mahallesi olayları hepsi derin devletin provokasyonuydu. Madımak katliamından 6 ay sonra, toplumda "şeriat
tehlikesi"ne dair bir korku ve endişe ortamı hazırlanma planı dâhilinde Uğur
Mumcu katledilmiştir.
Uğur Mumcu'nun cenazesinde, yüz binlere "kahrolsun şeriat" sloganı boşuna attırılmamıştır. Ardından peş peşe laik kesimden, isimleri öne çıkmış aydınlar katledilmiştir. Alevilere şunu dediler: "En büyük tehlike şeriat tehlikesi. Şeriat gelirse çoluk çocuk kesileceksiniz, sizin kökünüzü kazıyacaklar..." Bugün "Ergenekon"la ifade edilen derin yapı, ne zaman
kaos ve kargaşa ortamına ihtiyaç duymuşsa, akıllarına ilk gelen Alevi-Sünni çatışması olmuştur. Laik-anti laik kutuplaşmasında Aleviler, rejim muhafızı olarak düşünülmüştür.
Niye o zaman Aleviler; Ergenekon'a sahip çıkan, Silivri'deki tutuklulara
selam gönderen, davanın en önemli sanıklarını milletvekili yaparak yargı sürecindeki davayı özünden saptırmaya çalışan CHP'den kopamıyorlar? Vesayet zihniyetinin mazlumları, mağdurları oldukları halde,
vesayete payandalık yapan bir siyasi anlayışa neden mahkûm oluyorlar?
Çünkü Aleviler iliklerine kadar korkutuldular. Madımak'ta, askerî birliklerin gözü önünde diri diri yakılmak nedir, bunu Aleviler bilir ancak... 1925'ten beri korkutanlar, onlara tek bir yol bıraktılar:
Ordu+CHP+Kemalizm... Sağ partiler onlar için hiçbir zaman
tekin olmadılar. Gidecekleri başka kapı yoktu, CHP'ye gittiler. Evet, korkuları onlara sığınacak tek
liman bıraktı. Cafer Solgun'un altını çizdiği gibi; yaşamak için, güçlü ve
egemen olandan yana imiş gibi görünmeyi seçtiler...
Fakat artık yeni bir yol ayrımındalar. Ergenekon davasında ortaya dökülen darbe planlarında Alevi ileri gelenlerine yönelik suikast hazırlıkları ve Dersim konusunda CHP'nin tavrı, onları bugün farklı bir noktaya getirdi.
İki sorunun cevabını arayacaklar: 1. CHP, tek parti dönemiyle arasına kalın bir çizgi çekip, Dersim'le yüzleşebilecek mi? 2.
AK Parti, onlara aradıkları güveni samimiyetle verebilecek mi?