Dün İstanbul'da patlayan
bomba,
seçim öncesinde, kanlı ve karanlık ellerin nasıl insafsızca devrede olduğunu bir daha gösterdi.
Bu kanlı saldırı, önümüzdeki 16 gün içinde, daha hangi badirelerin içine sokulabileceğimiz konusunda bütün bir toplumu, yöneticileri, sorumluları uyarıyor. Neden bu seçim öncesinde,
terör örgütleri,
vesayetin
taşeron yapıları olanca pervasızlıkları ile özellikle Güneydoğu'da, seçmene gözdağı verme peşinde koşuyor? Sandığa giden yola neden mayınlar döşeniyor? Çünkü
Cumhuriyet tarihinde hiçbir seçim, vesayetçileri, böylesine tedirgin etmemiş, böylesine panikletmemiştir.
12 Haziran, daha önceki hiçbir seçimle kıyaslanamaz. Dikkat ediniz, ilk defa bu seçim, "asrın davası" olarak nitelenen bir yargılama süreci devam ederken yapılıyor. İlk defa, "silahlı örgüt kurup Parlamento'yu, hükümeti yok etmeye teşebbüs" iddiasıyla bir yargılama sürerken seçime gidiyoruz.
Yine bu seçim,
Ergenekon davasını sulandırıp bulandırma gayretlerine, belli medyanın ve
CHP ile MHP'nin, Ergenekon sanıklarına sahip çıkma kampanyalarına aldırış etmeyen
halkın,
demokratikleşme için yüzde 58'le "
evet" dediği bir referandumun ardından yapılıyor. Ortada, yüz yıldır görülmeyen bir
sivilleşme iradesi, bir demokratikleşme cesareti ve kararlılığı var. Bu ülkede yüz yıldan beri
hesap sorulmayan İttihat Terakki zihniyeti ile ilk defa yüzleşiliyor. Yine ilk defa medyada, iş dünyasında, barolarda, sendikalarda, sivil-asker bürokrasisinde, yüksek yargıda, bu yüzleşmeyi memleketin selameti,
demokrasinin geleceği için isteyen bir duruş var. Vesayetçiler artık, saydığım alanlarda tek başlarına ve hâkim vaziyette değiller.
12 Haziran onları çok endişelendiriyor. Vesayetin partilerine, Ergenekon sanıklarını
aday yaptırdılar. Hedefleri aslında bir parti olarak
AK Parti değil. Onlar, Ergenekon ve
Balyoz davalarının ardında bir siyasi irade bulunmasından ve halkın bu iradeye
destek vermesinden rahatsızlar. Ne yapıp edip bu iradeyi, bu şuurlu cesur duruşu sarsmak istiyorlar. 12 Haziran sonrası en büyük sıkıntıları, sivil bir anayasa yapılmasıdır. Yeni dönemi
kaos, siyasi çalkantılar, terör belası ile karıştırmak istiyorlar. Demokrasinin, sivil anayasa düzlüğüne çıkmasını engellemeye çalışıyorlar.
12 Haziran'da, millet olarak,
altın bir fırsat yakaladık. Halk, referandumdaki "evet" mührüyle, demokrasilerde son sözü kendisinin söylediğini gördü. Şimdi daha bir kararlılıkla demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, herkesin hesap vermesi için o mührü daha bir aşkla, heyecanla basmalıyız.
Bu seçim, partilerin değil, demokratikleşmenin seçimidir. Demokratikleşme, bugün yüz yıllık vesayet kâbusundan uyanma adına tek çıkış yoludur. Bu milletin geleceği adına sancı çekenler, diriliş adına yollara düşenler, geldiğimiz tarihî kavşağın farkındalar. Sarp yokuşları aştık, mana köklerimize dönerek kendi değerlerimizle ayağa kalktık. Evrensel değerlerde
buluşma adına dünyaları kucakladık. Son düzlüğe yaklaştık. Şimdi kuvvetli bir omuza, bir seferberlik heyecanına ihtiyacımız var. Bu yüzden partililerden daha fazla çalışan milyonlar var. "Siz de siyasallaştınız" eleştirisine aldırmadan, kimseyle de tartışmaya girmeden, kimseyi incitmeden, "din ve vicdan özgürlüğü, fikir ve ifade hürriyeti, herkes için demokrasi" deyip koşturuyorlar. "Bir daha millete
komplo kurulmasına fırsat vermeyelim, millet evlatlarının önünün kesilmesini isteyen gulyabanileri bağlarımızdan, bahçelerimizden defedelim" diyorlar...
Bundan 51 yıl önce, vesayetin koruyucuları, halkın seçtiklerini alaşağı ettiler. Halka karşı öfkeli, halkın değerlerine karşı tahammülsüzdüler. 27
Mayıs 1960 darbesini yapanlar, halkın seçtiği, sevip saydığı Başbakan'ı ve iki bakanı idam sehpalarında sallandırdılar. Vesayet masum bir kelime ama vesayetçiler hep masumların canlarına kastettiler. 12 Haziran'da
27 Mayıs'ı da unutmayın...