Önce,
seçim neticelerini nâlinci keseri gibi hep kendine yontan siyasîlerin fazlaca hüsniniyetli yorumlarını dinledik. Doğrusu, özellikle yüzde 23’lük
CHP’nin
zafer çığlıklarını yadırgadık. Arkasından gündemin
panoramasını sizler için şu şekilde müşahade ettik.
Yazıcıoğlu’na suikast mı yapıldı?
Efendim, daha önce de defaatle trajik kazalar geçiren ve hâlen bunlar konusunda tam olarak neticeye varılmayan şehit Alperenimiz
Muhsin Yazıcıoğlu’nun, öyle zannedildiği gibi eceliyle ölmediği, çok büyük bir ihtimalle suikasta
kurban gittiği anlaşılıyor.
Pilotaj hatâsı konusundaki açıklama da tatminkâr değil... Kaldı ki, kırk yıllık tecrübeli pilotun hatâ yaptığını kabul etsek dahi, bu hatâyı hangi şartlar altında yaptığı anlaşılamıyor. Olayın, pilotu da içine alacak boyutta incelenmesi gerekiyor.
Bu konuda, Devletin istihbarat birimlerinin görevlendirilmesi ve
TBMM Komisyonu’na yardımları lâzım geliyor.
Rasmussen jesti
NATO Zirvesi’nde,
Başbakan Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı Gül tarafından da desteklenen,
Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği’ne karşı itirazı, fevkalâde isabetli ve yerinde olmuştur. Böylece
Türkiye, hem İslâm Dünyası’nın hassasiyetlerine sahip çıkmış, hem kendi bütünlüğüne tehdit teşkil eden Roj TV konusunda tavır koymuş, hem de Rasmussen’i kabulü karşılığında hiç de küçümsenmeyecek tâvizler koparmıştır.
Esasında, dünyanın önemli bir kısmı tarafından sevilmeyen Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği’ne
aday gösterilmesi yanlış bir tercihtir. Kendi gücünün farkında olan Türkiye’nin bunu görmezlikten gelmesi, eski pasif diplomasiye dönülmesi anlamına gelirdi. Neticede Rasmussen’in kabulü de doğru bir politikadır ve bazılarının iddia ettiği gibi kararlı politikadan rücu olarak yorumlanamaz. Ayrıca, bu tavrımızın AB camiasından bazı tepkiler görmesi de Türkiye için bir kayıp değildir.
Obama hoş geldi de...
Efendim, daha önce de yazdığım gibi, biz bu
Kenya asıllı, Hüseyin isminden vazgeçmeyen
Amerikan Başkanı’nı sevdik ve bağrımıza bastık. Amma ve lâkin, bu Brother Obama ya dersini henüz iyi çalışmamış ya da yardımcısı tarafından beyni iyice yıkanmış...
Neden derseniz,
Kürt kardeşlerimizi ‘
azınlık’ olarak nitelendirmesi ve DTP ağzıyla konuşması, doğrusu hiç hoşumuza gitmedi. Hele, iki asırlık tarihciğine bakmadan bize tarih dersi vermeye kalkışması ve iftiracı diyasporanın masallarıyla büyümüş hâli bizi endişeye düşürdü. Bereket versin ki Cumhurbaşkanımız kısa fakat dolu bir konuşmayla cevabını verdi de biraz rahatladık. Bir de üstelik durup dururken öz kardeşimiz Azerbaycanlıları küstürdük.
Bir kere daha ilân edelim ki, Karabağ meselesi halledilmeden ve işgale son verilmeden,
Ermenistan sınırının açılması mümkün değildir.
Obama’nın 24
Nisan’daki tutumu ise önce ABD’yi ve kendisini ilgilendirir. ‘
Soykırım’ diyecekmiş,
kanun geçirecekmiş şantajıyla ABD’nin bir yere ulaşması mümkün değildir.
Ergenekon ve
Denktaş
Efendim, bendenizin bu Ergenekon Çetesi ve darbeciler konusunda ne kadar duyarlı olduğumu bilirsiniz. Ergenekoncuların, bir
takım menfaatleri sebebiyle ‘
Kıbrıs Dâvamızı’ nasıl istismar etmeye çalıştıkları; bir taraftan Kıbrıs’taki bazı siyasî partileri, diğer taraftan bu konuda tâviz vermek istemeyen vatansever askerleri nasıl kullanmak istedikleri bilinmektedir.
Ne yazık ki, Ergenekon’un yavru vatana da bulaştığı anlaşılıyor.
Lâkin, Kıbrıs’ta Ergenekon Soruşturması yapmaya kalkarken iki hususa dikkat etmek gerekir:
1. 19 Nisan’da yapılacak seçimlerde bu soruşturmanın koz olarak kullanılmaması.
2. Bir ‘Millî
Kahraman’ olan Rauf Denktaş’ın üzülmemesi. Denktaş, bilmeyerek adı Ergenekon’a karışan bazı kişilerle temas etmiş olabilir. Ancak bu durum, bütün ömrünü millî bir dâvaya vakfeden âbideleşmiş ve tarihe mal olmuş bir lideri aslâ lekelememelidir.