29 Ocak
Perşembe akşamı
Davos’ta
Başbakan’ın haklı ve haysiyetli çıkışı gündemin başköşesine oturunca, 28
Şubat Darbesi’nin
Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı
Karadayı’ya ait ayıplı bir ses kaydının yayınlanmasına gereken ağırlık verilemedi.
2007 yılının ilkbaharında,
Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılırken, mâhut 27
Nisan Muhtırası’ndan hemen önce,
Org. Karadayı’nın
ANAP lideri
Erkan Mumcu’u ile DYP lideri
Mehmet Ağar’ı aradığı ve
Meclis’e girmemeleri yönünde telkinde bulunduğu iddia edilmişti. Hattâ benzeri telkinlerin Org. Tuncer Kılıç tarafından da yapıldığı ileri sürülüyordu.
Böylece,
Sabih Kanadoğlu’nca hukuka
takla attırılarak
icat edilen ‘367 saçmalığı’,
CHP’nin müracaatıyla
Anayasa Mahkemesi tarafından da ideolojik bir kararla kabul edildiği için, Cumhurbaşkanlığı seçimi
oylamasının yapılabilmesi 367 üyenin bulunmasına bağlanmıştı.
Eğer DYP ve özellikle grubu olan ANAP, oylama için
TBMM Genel Kurulu’na girmiş olsalardı, Gül’e oy vermeseler bile oylama yapılmış ve Gül seçilmiş olacaktı.
***
Türkiye’de 28 Şubat 1997 Darbesi ertesinde, siyasî ve demokratik bakımdan bir türlü normalleşmeye geçilemedi. 1997-2002 dönemindeki hükûmetlerin üzerinde, Demokles’in kılıcı misâli 28 Şubat tehdidi sallanıyordu.
Demirel ve Kıvrıkoğlu gibi 28 Şubatçılar, hep 28 Şubat’ın ‘ebedî’ olduğunu söylüyorlardı.
Türkiye, tam 5
altın yılını bu hayhuyun içinde kaybetti.
2002 sonunda tek başına iktidara gelen
AK Parti, jakoben
bürokrasi ve oligarşik elit tarafından kabul görmedi. Başbakanların, bakanların eşlerinin başörtüsü, bu tâifeyi kırmızı görmüş boğalara döndürüyordu. TSK içindeki 28 Şubat kalıntısı unsurlar homurdanmaya ve yeniden çeteleşmeye başlamışlardı. Erenler Grubu, Ay Işığı ve Sarı Kız teşebbüsleri, demokrat ve meşruiyetçi
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa tarafından engellendi.
Ancak
darbe taşeronu çeteler boş durmuyordu. Artık
Ergenekon Çetesi’nce tertiplendiği söylenen
Danıştay baskını, darbe öncesi önemli bir provokasyondu. Cumhurbaşkanı seçimine doğru CHP telaşlanarak ‘son kalesi’nin düşmemesi için demokratik rejime karşı bütün toplarını ateşledi. 2007 yılının başından itibaren Türkiye’deki
demokrasi ve millî irade karşıtı jakoben oligarşi, antidemokratik müdahaleler için kılıçlarını çekmişlerdi. YÖK’ün provokatif tutumu ve fetvaları; meşru iktidara karşı paramiliter örgütlerce düzenlenen ve yürütülen sözde ‘
Cumhuriyet Mitingleri’; hukuk hokkabazlarının antidemokratik formülleri;
Anayasa Mahkemesi’nin peşin siyasî hükümlü kararları; CHP’nin
kriz tehdidiyle yaptığı şantajlar, Cumhurbaşkanı seçimini bahane ederek darbe tertiplerine zemin hazırladılar.
Bu arada, Karadayı gibi eski darbecilerin, siyasî parti liderlerinin,
TBMM Genel Kurulu’na girmemeleri için baskı yapmaları ve mâhut
27 Nisan Muhtırası’nın verilmesi, Türkiye’nin maruz kaldığı ‘
komplo’yu açıkça göstermektedir.
***
Karadayı’nın açıklanan ses kayıtlarında, çok ilgi
çekici bir ayrıntı, 367 mucidi
Sabih Kanadoğlu ile 45 dakika konuştuğu ve sık sık temas ettiğinin anlaşıldığıdır. Böylece, Kanadoğlu’nun ‘367 buluşu’nda kimlerden esinlendiği ve antidemokratik bir dayatma için kimlerle
işbirliği yaptığı anlaşılıyor.
Ses kaydında, -Karadayı her ne kadar inkâr etse de-
Erkan Mumcu hakkında ağır küfürlü nitelemelerde bulunduğu konuşmada, Mumcu için açıkça, ‘Cumhurbaşkanı seçimine kesinlikle girme dedim. Girmedi. O girseydi seçiliyordu.
Abdullah Gül olmadı, gaye oydu’ deniliyor. Şu kepazeliğe bakar mısınız? Daha 10 yıl önce TSK’nın başında bulunan bir eski Genelkurmay Başkanı, dalavereci bazı politikacılar gibi hiç sıkılmadan
kulis yapıyor. Üstelik TSK’yı kullanarak darbe tehdidinde bulunuyor ve açıkça suç işliyor...
Kayıttaki şu lâfları tiksinerek okuyoruz: “Genelkurmay’ın düşünmesi lâzım. Bu işi bir tek şey, Silâhlı Kuvvetler temizler artık. Eğer şu seçimlerde de başarılı olunmazsa Silâhlı Kuvvetlerin bunu hâlletmesi lâzım(...)
Seçimde de böyle ekseriyetle başa geçerlerse bunu asker temizler.”
***
1.5.2007 tarihli ve ‘Demokrasiye sahip çıkalım’ başlıklı yazımda, “Seçimden önce muhtıracıların
Baykal, Ağar ve Mumcu ile temas ettikleri -onlar bunu inkâr etse de- açıkça anlaşılmaktadır” dedim diye, dostum Erkan Mumcu beni arayarak sitem edip yalanlayınca, 3.5.2007 tarihli ve ‘9-2 Sezer Galip’ başlıklı yazımda bu istikamette açıklama yayınlamıştım. Artık, yazdıklarımın doğru olduğu da ortaya çıktı. Diğer taraftan ANAP ve DP de, bu yanlış kararları yüzünden milletçe cezalandırıldılar.
Karadayı ve benzeri darbe meraklıları şunu iyi bilsinler ki, hakikat bir gün mutlaka ortaya çıkıyor. Onlar da, hiç değilse milletin mâşerî vicdanı önünde yargılanıyorlar.