Bir soru da "Deccal, Dâbbetu'l-arz, Mehdi'nin ortaya çıkması ve Hz. İsa'nın tekrar gelmesi" gibi
kıyamet alametleri ile ilgili idi.
Bu konularda "Hayatımızdaki
İslam" isimli kitabımızda yeterli açıklamalar yapmıştım. Asırlardan beri alimlerin de yaptıkları açıklamalar var. Bunlara rağmen ikide bir bu konuların ekranlara ve köşelere taşınmasının herhalde tek faydası halkın ilgisini çekip para kazanmak olmalıdır.
Kafalar karıştırıldığı ve sorulduğu için konuyu bir daha özetleyelim:
İmanın şartlarından biri de âhirete inanmaktır. Âhirete iman "öldükten sonra kabir (berzah) hayatı için dirilme, sonra kıyâmet kopunca tekrar ölme (yok olma), dünyanın ve evrenin düzeninin bozulması, Allah'ın zâtından başka her şeyin yok olması, sonra O'nun dilediklerinin yeniden yaratılması, dünya hayatında yapılanların hesabının verilmesi, bu
hesap neticesine göre ödüllendirme veya cezâlandırma, ödüllendirmenin cennette, cezâlandırmanın cehennemde olması ve bu ikinci hayatın sonsuza kadar devam etmesi..." olaylarını ve safhalarını içermektedir.
Dünya hayatının ve dünyanın sonu yaklaşınca Allah'ın takdir ve irâdesiyle bazı olaylar meydana gelecek ve bunlardan kıyâmetin yaklaştığı anlaşılacaktır. Kıyâmetin yaklaştığına işaret eden bu olaylara kıyâmetin belirtileri, işaretleri mânâsında "eşrâtü's-sâ'a", "alâmâtü's-sâ'a, alâmâtü'l-kıyâme" denilmektedir. Kıyâmet alâmetlerinin bir kısmı Kur'ân'da, bir kısmı da hadîslerde açıklanmıştır. Bunların önemli ve büyük olanları olağanüstü ve gayba dahil olaylar olduğu için insanlar bunları ancak, vahyin açıkladığı kadar bileceklerdir; bundan öte bilgi imkânı -beşer için- yoktur. Ebû Hanîfe'ye nisbet edilen el-Fıkhu'l-ekber gibi en eski akaid (
inanç konusunu işleyen) metinlerde kıyâmet alâmetleri zikredilmiş ve "Bunlar âyetlerde ve sahîh hadîslerde nasıl anlatılmış ise öylece gerçektir ve olacaktır" denilmiştir. Daha sonra gelen âlimlerin bir kısmı tevil yoluna gitmeden "Vahye dayalı metinlerde nasıl anlatılmış ise öyle kabûl etmek gerekir" demişler, bir kısmı ise tevil yoluna gitmişler, meselâ "Deccâl'dan maksat şudur, Dâbbe'den maksat budur..." demişlerdir.
Kur'ân'da geçen ve geçmeyen kıyâmet alâmetlerini sıralayan hadîslerde on "büyük alâmet"ten söz edilmiştir: Doğuda, Batıda ve Arap Yarımadası'nda meydana gelecek üç büyük zelzele ve
çökme, Deccâl, Hz. İsa'nın tekrar gelmesi, Ye'cûc ve Me'cûc, Dâbbetü'l-arz, güneşin batıdan doğması ve dünyayı kırk gün sürecek bir dumanın kaplaması. Yine hadîslerde, başta Peygamberimiz'in (s.a.v.) (âhir zaman peygamberi olarak) gelmesi olmak üzere zulmün, israfın, ahlâksızlığın yaygınlaşması gibi işaretlerden de (
küçük âlâmetler) söz edilmiştir.
Bize göre küçük alâmetler çoktan beri ortadadır. Büyük alâmetlere gelince bunların hiçbiri henüz olmamış, meydana gelmemiştir. Bir âyette (
Muhammed: 47/18), "kıyâmetin alâmetleri geldi bile" buyurulmuştur, ancak tefsirciler, Hz. Peygamber'in (s.a.v.), gelmiş değil, gelecek olan alâmetleri zikrettiğini göz önüne alarak ve haklı olarak bu âyette geçen alâmetten maksat, "insanın sorumlu ve ölümlü olarak dünyaya gelmesidir, Son Peygamber'in (s.a.v.) gelmesidir, bazı küçük alâmetlerdir ve ayın ikiye ayrılmasıdır" şeklinde yorumlar yapmışlardır. Bu alâmetlerle ilgisi bulunmayan bazı olayları zorlama yorumlarla alâmet olarak kabûl etmek ve "filân kıyâmet alâmeti gerçekleşmiştir" demek tutarsızdır, delîlsizdir, şahsî yakıştırmadır.
(Devam edecek ve örnek olarak Dabbetu'l-arz üzerinde duracağız).