Neşe Düzel'in Ayşenur Bahçekapılı ile yaptığı konuşmada (
Taraf, 30. 11. 2009) şu ifade yer alıyor: “
Aleviler taleplerinin ne olduğunu yapılan çalıştaylar sonucunda kendileri belirleyecekler. Alevilerin talepleri cemevinin
ibadethane olarak tanınmasında ve din derslerinin niteliğinde yoğunlaşıyor. Aleviler, kendilerini bir mezhep mi, bir kültür mü ya da bir siyasi yapılanma olarak mı tanımlıyorlar, bu tanımlamayı kendileri yapacaklar. Bu ortak taleplerden ve tanımlamadan sonra açılımlar yapılacak… Ayıp denen bir şey var. Bugüne kadar yedi tane Alevi çalıştayı yapıldı. Aleviler sorunlarını kendileri tanımlayacaklar ve çıkıp 'biz buyuz, taleplerimiz bunlar' diyecekler.
AK Parti de Aleviler arasında varılan bu mutabakatı kabul edecek.”
Ben konunun bu kadar basit ve yalınkat olduğunu düşünmüyorum. “Bir grup çıkacak, biz ayrı bir diniz veya mezhebiz diyecek,
iktidar da bunu kabul edecek”, böyle bir şeyin olması mümkün değil.
Çoğulcu
toplum, farklılık içinde beraberlik, taraflardan biri ne derse iktidarın onu kabul etmesi ve hayata geçirmesiyle mümkün olmaz. Yalnızca grup içinde değil, gruplar arasında da -hangi ölçüde ve çerçevede mümkün olursa o kadar- bir uzlaşmaya, bir mutabakata, bir ortak hayat kuralları bütününe ihtiyaç vardır.
Bir dini grubun
inanç, öğreti ve uygulamalarına “din, mezhep, tarikat” demek, yalnızca grubun, hatta grup içinde bir veya birkaç grubun demesi ile olmaz. Ortada inkarı, gözardı edilmesi mümkün olmayan bir tarih vardır. Konu ile ilgili ilim dallarının kabulleri ve değerlendirmeleri vardır. Bütün bunlar yok sayılarak “Ben dedim, yaptım oldu” kabilinden çözümler tutarlı ve ömürlü olmaz, toplumu da huzura kavuşturmaz.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN