Eğer gazeteciysen ya da her Allah’ın günü, Hakkı Devrim’in deyişiyle köşe kadılığı yapmak durumundaysan,
Türkiye gibisini bulamazsın.
Adım başı haber vardır, yorumlayacak olay vardır çünkü. Sıkıcı tek bir gün geçmez bu ülkede.
Arada bir söylerim, heyecan turizmi olsa Türkiye büyük paralar kazanırdı diye...
Sabah bilgisayarın başına oturdum. Notunu aldığım yazı konularına baktım.
O kadar çok ki.
Elazığ’daki deprem... Diyarbakır’da çirkin olaylar nedeniyle yarıda kalan
Bursa-
Diyarbakırspor maçı...
Amerikan Kongresi’ndeki 1915 oylamasının devamı...
Batman’da Kemal Kılıçdaroğlu’ndan, bir
Baykal kurmayından geldiği için şaşırtıcı sayılabilecek
Kürt meselesiyle ilgili bazı doğru sözler...
Ya da
Başbakan’la
Yargıtay Başkanı arasındaki kim kimi kuşatıyor tartışması...
Veya Brüksel’de
PKK ve Roj TV’ye yönelik
gözaltı operasyonları ve
Kürt sorunu... Bu konu da ilginç olabilirdi.
Gözaltına alınan Zübeyr Aydar ve Remzi Kartal’la geçen ay Brüksel’de Oral Çalışlar’la birlikte uzun bir
akşam yemeği yemiştik. Operasyon o tarihe denk gelse, belki biz de kendimizi içeride bulabilirdik.
Brüksel’deki Roj TV muhabirini anımsadım. Bilemiyorum, o da gözaltında mı.
Avrupa Parlamentosu’ndaki Kürt Konferansı sırasında peşimdeydi, beni Roj TV’ye çıkarmak için.
En sonunda olmayınca, “Hasan
Cemal Kandil’e, o dağlara çıktın, şuracıktaki Roj TV’ye bi çıkmıyosun” demiş, hepimizi güldürmüştü.
Hangisini yazayım derken, dün zamana sıkışık olduğum için en kolayını, en çabuk yazılabilecek olanı seçtim.
Yargı’yla yürütme arasındaki kuşatma...
Gerçekten Türkiye gibi eğlenceli, heyecanlı bir memleket daha bulmak kolay değildir.
Düşünün:
Yargıtay Başkanı’yla Başbakan atışıyor kamuoyunun önünde.
Hasan
Gerçeker diyor ki:
“Yargı
reformu falan hikayesi, yürütme yargıyı kuşatmak istiyor.”
Erdoğan’ın tepkisi gecikmiyor:
“Asıl kuşatılmakta olan biziz, yürütme yargı tarafından kuşatılmış durumda.”
Kim haklı?..
Bu konuda benim herhangi bir kuşkum yok. Daha önce de kaç kere yazdım. Bu ülkede yürütmedir kuşatma altında olan...
Yargıyla askerin
işbirliği -ki buna Erdoğan’ın deyişle bürokratik oligarşi diyebilirsiniz- Türkiye’de yasamayla yürütmeyi yıllardan beri cendereye almış durumdadır.
Ak Parti’nin oyları yüzde 47. Parlamentodaki sandalyelerin yüzde 65’i onun elindedir.
Peki,
Anayasayı değiştirebilir mi?
Hayır.
MHP ve DTP’yi de yanına alıp 411 milletvekilinin oyuyla üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldıran anayasa değişikliğini yapmıştı.
Yargı hayır demedi mi?
Kendi adayını Cumhurbaşkanı seçmek istemişti.
Yargı 367 ile buna da taş koymadı mı?
İmam hatiplilere üniversite yolunu açan
katsayı uygulamasına kırmızı
kart gösteren de yargı değil mi?
Asker kişiler için de
sivil yargı yolunu açan yasal düzenlemeyi iptal eden de yargıdan başkası mı?
Halktan yüzde 47 oyu olan Ak Parti yargının elinden kıl payı kurtulmadı mı? 2008’de az daha kapatılmıyor muydu?
Tek oy farkla kapatılmaktan kurtulan Ak Parti’yi ‘
laiklik karşıtı eylemlerin odağı’ ilan eden de yargı değil mi?
Örnekler çoğaltılabilir.
Bütün bunlardan dolayı,
iktidar partisi şimdi de
yargı reformu için kolları sıvayınca, “Yürütme tarafından kuşatılıyoruz!” diye feryat etmenin çok fazla inandırıcı bir yanı yok.
Türkiye’de de yargı, Avrupa demokrasilerindeki gibi gerçekten hukuk çerçevesine oturacak, gerçekten bağımsız ve tarafsız olacak günün birinde...
İşte alın size çabuk tarafından kolay bir yazı...