Tayyip Erdoğan'ın, tavlada bir parti bile yenilmeyi içine sindiremeyen
merhum Turgut
Özal'a çok benzeyen bir yanı var:
İnatçılık!
Dediğim dedikçi, umursamıyor.
Siyasette tehlikelidir böylesi...
Bugün tutar, yarın teper çünkü.
Erdoğan hem inatçı hem külhan.
Kasımpaşa'lılığa bayılıyor.
Özal da öyleydi.
Bazen üslubu olağanüstü irtifa kaybederdi. Hatta bir keresinde,
siyaseti zerafetle yapmayı tarz edinmiş rahmetli
Erdal İnönü'ye, "Gelsin bizim
küçük Özal'la oynasın" diyebilmişti.
Şu günlerde
Başbakan Erdoğan'ın inatçılığı bir sloganda daha kendini belli ediyor:
"Ya sev ya terket!"
Ben böyle demedim diyor.
Ne demiş?..
"Biz tek millet, tek
bayrak, tek vatan, tek devlet dedik. Bunu beğenmiyorsa, beğendiği yere gitsin!"
Böyle demiş Sayın Başbakan.
Peki,
Allah aşkına bu sözle, "Ya sev ya terket!" arasında ne fark var, söyler misiniz?
Geçelim.
Bu ülkeyi sevmek için, bu ülkede yaşamak için Başbakan gibi, devlet gibi düşünmek zorunda mıyım?
Hayır.
Özerklik de isteyebilirim.
Federasyon da isteyebilirim.
Ayrı bir devlet de isteyebilirim.
Yani ayrılıkçı da olabilirim.
Eğer bir ülkede
demokrasi varsa, hem bunları isteyip hem de o topraklarda seve seve yaşamaya devam ederim. Başbakan da olsa, devlet de olsa kimse bana karışamaz.
Demokrasi düzeni budur.
Hukuk,
insan hakları, özgürlükler düzeni bunu gerektirir.
Şiddeti dışlamak koşuluyla, terörü dışlamak koşuluyla, silahı siyaset aracı olarak reddetmek koşuluyla, eğer bir ülkede gerçekten demokrasi varsa, o ülkede hem yaşanır, hem de örneğin ille de 'tek devlet, üniter devlet' savunulmaz; özerklik de, federasyon da, ayrı bir devlet de, yani ayrılma hakkı da savunulur demokrasi içinde...
İtalya'ya bakın.
Başbakan Erdoğan'ı çok seven Başbakan Berlusconi'nin
koalisyon hükümetindeki Başbakan yardımcısı Umberto Bossi'nin siyasal çizgisi 'ayrılıkçılık'tan geçer.
Kuzey Birliği Partisi'nin lideri olarak zengin Kuzey İtalya'nın ayrı bir devlet olmasını savunur.
Britanya örneğine bakın.
Ayrılıkçı İskoç partisi vardır. Kendisi de sıkı bir İskoç olan Britanya Başbakanı
Gordon Brown'ın
İşçi Partisi 1999 yılından bu yana İskoçlara büyük '
yetki devirleri' yapmıştır merkezi devletten.
Britanya'daki bu düzenlemelerl
e devletin 'üniter' yapısı başkalaşmış, 'tekçi' niteliğinden federasyona geçişi yaşamıştır(*).
İspanya da farklı değil.
Bask milliyetçileri de, Katalan milliyetçileri de, Galiçya milliyetçileri de 'ayrılıkçı' siyaset anlayışlarını sürdürüyorlar. Ama çok büyük çoğunluğu demokrasi içinde... Şiddet ve terörü reddederek...
Kanada örneği de farklı değil.
Qubec milliyetçiliği genel olarak demokrasi içinde kalarak siyaset yapıyor.
Belçika'ya bakın.
Valonlar'la Flamanlar, apayrı dünyaları ve ayrılıkçılıklarıyla aynı bayrak altında yaşamıyorlar mı?
Daha hafta başı,
Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün bizdeki ulus-devlet adına tehcir ve mübadele güzellemesi yaptığı
Brüksel, böyle bir ülkeye kaç yüzyıldır başkentlik yapmıyor mu?
Daha çok örnek verilebilir.
Bütün bu saydığım ülkeler, özerklikten, federasyondan, ayrılıkçılığa kadar giden hareketleri demokrasi, barış ve
refah içinde yaşatabiliyorlar.
Başka çaresi de yok.
Demokrasi, barış ve refah, hiç kuşkunuz olmasın, şiddeti marjinalleştirmek ve ayrılıkçılığı da sistemin içinde makul biçimde yaşatmanın tek yoludur.
Ve hiç hayal kurmayın.
Türkiye'de
Kürt milliyetçiliği var ve devam edecek. Türkiye'de ayrılıkçılığı, federasyonu savunan
Kürtler var ve varlıklarını sürdürecekler. Bizde de bir Fransa'daki gibi 'üniter devlet' içinde yaşamaktan yana Kürtler -ki bugün çoğunluktalar- var ve olacak.
Kürtler bu toprakların insanıdır.
Ama şunu da bilin.
Tolerans ve tahammülden yoksun halde bas bas bağıran "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" sloganıyla, Neo- Naziler'in "Ya sev ya terket!" zihniyetiyle, bu yüzyılda daha hâlâ 'tehcir' ve 'mübadele'ye güzelleme yapabilen kafayla ve çok acıklı "Sünnetsizler" edebiyatıyla barış ve demokrasi korunamaz.
Ancak ve ancak terörle şiddetin tuzağına düşülür, ayrılıkçılığın değirmenine daha çok su taşınır, çok daha fazla acılar çekilir.
Oy uğruna,
seçim uğruna bu yollardan çok geçti Türkiye. Ama sonunda ne demokrasi kazandı, ne barış kazandı, ne de refah...
Sayın Başbakan;
Neden bu anlayışsızlık?
Siz değil misiniz, bu ülkede bir şiir okuduğu için daha 1990'larda hapse atılan, siyaset yasağına çarptırılan?
Siz değil misiniz, daha dün bu ülkede, eşiniz türbanlı olduğu için, "Çekip gidin Suudi
Arabistan'a!" bağırışlarına muhatap olan...
------------------------
* Britanya'da Yetki Devri ve
İskoçya Örneği; Hüseyin Kalaycı, ASAM
Avrupa Uzmanı, Kasım 06.