DTP’li milletvekilleri polis zoru ile mahkemeye getirilmek isteniyor. Başka milletvekillerine yapılmayan bir
uygulama söz konusu.
Parti Genel Başkanı
Ahmet Türk, mahkemenin bu konudaki kararını haklı olarak bir
hukuksuzluk örneği olarak niteliyor.
Ahmet Türk’ü televizyonda izlerken, 1994 yılının
Mart ayındaki bir gün bir film şeridi gibi gözümün önünden geçip gidiyor.
DEP’li milletvekilleri
Leyla Zana, Hatip
Dicle,
Selim Sadak ve Orhan Doğan’ın dokunulmazlıkları o gün kaldırılıyor, hepsi birden
Meclis kapısındaki polis otolarına ite
kaka doldurulup tam on yıl yatacakları hapishaneye götürülüyor.
Ertesi günü yazıyorum köşemde:
“
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nde yaşanan olaylar acıdır, üzüntü vericidir. Demokrasi adına kötü bir sınav verdi
TBMM.
Milletvekili dokunulmazlıklarının siyasal nedenlerle kaldırılması
demokrasiye sığmaz! Meclis’te ve etrafında güvenlik barikatları kurmak ve dokunulmazlığı kaldırılan milletvekillerini apar topar gözaltına almak bir talihsizliktir. Bu durum, Türkiye’de siyasal istikrara fayda değil, zarar getirir. Rejim bu karardan dolayı güçlenmez. Türk-
Kürt düşmanlığını körüklemek isteyenlerin eline de yeni bir koz geçiyor.” (
Sabah, 4 Mart 1994).
Aradan 15 yıl geçmiş...
Yine aynı sahneler mi yaşanacak? Geçmişten hiç mi
ders almayacağız?
Ve yine soracak mıyız:
Adalet bunun neresinde diye...
Hülya Avşar diyor ki:
“Ben sonuna kadar Türk’üm ama bu, Kürtleri yok saymak, etnik
baskı yapmak anlamına gelmemeli. Yıllardan beri anayasayı değiştiriyorlar, bir kez de barış için değiştirsinler”
Savcı soruşturma açıyor.
Barış çağrısı yapan bir sanatçıyı suçlayabiliyor, “Halkı kin, nefret ve düşmanlığa
tahrik etmek”le...
Söyler misiniz:
Adalet bunun neresinde?..
Siirt’te askeri araca taş atan bir kişi, uzman çavuşun otomatik
silahından çıkan yedi kurşunla öldürülüyor.
Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı, “Havaya ateş edilmeliydi” diye görüş bildiriyor. Ama
Yargıtay Ceza Genel Kurulu dinlemiyor, “Bölgenin özel şartları”nı öne sürerek
beraat kararı veriyor.
Hukuk böylesine ‘bölgesel kriterler’le, böylesine çifte standartlarla bağlanırsa, hukuk olmaktan çıkmaz mı? Böylesine bir anlayış, yeni yeni ‘yargısız infazlar’a kapıyı açmaz mı? Devleti hukuk dışılığa sürükleyici etki yapmaz mı?
Cevap verin lütfen:
Adalet bunun neresinde?..
“Devlet söz konusu olunca hukuk mukuk takmam” zihniyetiyle hukuk devleti hiç bağdaşabilir mi?
“Devlet söz konusu olunca, gerisi teferruattır” zihniyetiyle hukuk devleti ve demokrasi hiç bağdaşabilir mi?
“Devletin ağzı süt kokmaz!” zihniyetiyle demokratik hukuk devleti hiç bağdaşabilir mi?
Taraf gazetesi Başyazarı
Ahmet Altan hakkında yargıyı eleştirdiği için
dava üstüne dava açılıyor.
O da diyor ki:
“İyi de, 367 kararını veren bu yargı, darbeleri öven başsavcılar bu yargının içinden çıkıyor,
Ergenekon soruşturmasına karşı direnenler yargının zirvelerine yerleşmiş.
Ne yapacağız?
Eleştirmeyecek miyiz?
‘Devleti hukuktan daha önemli bulduğunu’ söyleyen yargıçların sayısının azımsanmayacak sayılara ulaştığı bir ülkede, ‘devlet’i savunan yargıçlara karşı ‘hukuk’u kim savunacak? Hele d
e devletin çeşitli suçlara bulaştığı bizzat ‘hukuk seven’ yargıçlar tarafından söyleniyorsa...”(Taraf, 29.09.09)
Evet öyle.
Söyler misiniz,
adalet bunun neresinde?
Genelkurmay Başkanı
muhtıra yazacak.
Soruşturmayacaksın!
Genelkurmay Başkanı parti lideri gibi
siyaset yapacak.
Soruşturmayacaksın!
Genelkurmay, andıçlarla gazeteci milletinin, aydınların hayatını karartacak.
Soruşturmayacaksın!
Ama darbelere, muhtıralara, devletin içindeki çetelere karşı çıkıp hukukun üstünlüğünü savunan yazarları, aydınları ya da barış çağrısı yapan sanatçıları veya dokunulmazlığa sahip milletvekillerini soruşturacaksın!
Elinde silah olana dokunmayacaksın.
Kalem olana dokunacaksın!
Söyler misin, adalet bunun neresinde?..
Mithat Sancar’ın
pazartesi akşamı CNN Türk’te Tecrübe Konuşuyor programındaki şu sözünü asın bir kenara:
“Asıl adaletsizliktir Türkiye’yi bölecek olan...”