Bir
Lübnan lokantasında geçen çarşamba akşamı Urfalı
Kürt aşçının enfes kebaplarını yerken, aynı zamanda
Kürt sorunu, demokratik
açılım ve
PKK’yı konuşuyoruz.
Gözlerden uzak bir köşedeki masada dört kişiyiz. Kongra Gel’in Başkanı Remzi
Kartal, eski Başkan ve KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyr Aydar ve Oral Çalışlar’la ben.
Remzi Kartal’la Zübeyr Aydar çok uzun yıllardır Brüksel’de sürgünde yaşıyor.
Avrupa’daki Kürt Diasporası’nın en önde gelen isimleri. Kartal’la Aydar’ın ağzından çıkanlar, tabii, PKK’nın ne düşündüğüne de ışık tutuyor.
Çarşamba akşamı bizimle buluşmaya gelirken, Kongra Gel’le KCK’nın o gün yayımladıkları bildiriyi de getirdiler.
“Demokratik çözüm ve barış deklarasyonu” başlığını taşıyan bildirinin sözleri sert ama özünde yumuşak olduğu söylenebilir.
SİLAHSIZ ÇÖZÜM!
Hükümetin ‘demokratik
açılımı’ yerden yere vurulmakla birlikte, kapının yine de aralık tutulduğu söylenebilir. Ateşkes ya da PKK’nın deyişiyle eylemsizlik kararına son verilmiş değil bildiride.
Remzi Kartal, “Bu bildiriyi tam olarak eylemsizlik diye yorumlamak doğru olmaz” diyor ama,”Eylemsizlik bitti” de demiyor.
Silah çözüm değildir havası hem bildiride yer alıyor, hem de sohbetimizde öne çıkıyor. Bu bakımdan bildirideki şu cümle ilginç:
“Her şeye rağmen bugün Kürt sorununda barışçıl demokratik yöntemlerle sorunu çözme koşulları her zamankinden daha fazla olgunlaşmıştır.”
Avrupa Parlamentosu çatısı altında iki gün süren Kürt konferansında Erdoğan hükümetine yönelik olarak kendini belli eden hayal kırıklığı ve tepki havası, Kartal ve Aydar ikilisinde de çok belirgin.
Demokratik açılım bir aldatmaca olarak niteleniyor.
Remzi Kartal ve Zübeyr Aydar’la sohbet ederken aldığım notlara gelince...
Demokratik açılım için hükümet düğmeye bastığında, beklenti çıtasının çok yüksek olduğunu, bu nedenle hayal kırıklığının da büyük olduğunu belirtiyor ikisi de.
Şu cümle ilginç:
“Açılım önce Türklere yönelik olmalıydı.
Başbakan önce Türkleri ikna etmeye çalışmalıydı. Bunun için 81 vilayete gideceğini söylemişti ama arkası gelmedi. Bunun yerine bazı Kürt illerine gitti.”
AKP’NİN SEÇİM İNTİKAMI...
2008 yılı
Aralık ayındaki PKK’nın
Aktütün baskınından hemen sonra
örgüt gizlice eylemsizlik kararı almış, ilan etmemiş, fakat
Ankara’nın haberi olmuş bundan... PKK tam
Nevruz öncesi, 2009’un 19
Mart günü, yerel
seçimlerden on gün önce eylemsizliği açıklamış.
Murat Karayılan’ın Kandil’de bana geçen mayıs ayında söylediğini Kartal’la Aydar da yineliyor:
“2009 yılı kışı son 25 yılın en sakin kışı oldu.
Türkiye içinde askeri
operasyon yapılmadı. Yani ordu AKP’ye seçim kıyağı yaptı. Ama seçimler biter bitmez, operasyonlar da başladı.”
Fakat şunu da teslim ediyorlar:
“
Asker de operasyonlar konusunda frene bastı. Ancak nokta operasyonları devam etti.”
Yerel seçimlerden sonra 14
Nisan 2009’da KCK’ya yönelik tutuklama operasyonlarının dalga dalga büyüdüğünü, yaz ortasında düğmeye basılan ‘demokratik açılım’la birlikte durulduğunu, ancak DTP’nin kapatılmasından sonra operasyonların patladığını belirtiyorlar.
Özetle diyorlar ki:
“12
Eylül askeri darbesinden beri bu boyutlarda kitlesel tutuklama görülmedi. Neredeyse askeri darbeden farksız. Altı yedi bin kişi gözaltına alındı. Özellikle son seçimlerde aktif olanlar içeri alındı. AKP seçim sandığında yapamadığını polisle yapmaya başladı. Örgütsel altyapımız tahrip ediliyor. Şurası çok açık: AKP bizden yerel seçimlerdeki yenilgisinin intikamını alıyor.”
HABUR’LA İLGİLİ ANKARA BEKLENTİSİ...
Kartal’la Aydar, Öcalan’dan “Başkanımız” diye söz ediyorlar:
“Başkanımız geçen yaz demokratik çözüm için bir
yol haritası hazırladı. El yazısıyla 156 ya da 160 sayfa tutan bu çalışmasını 21
Ağustos 2009’da İmralı’da cezaevi idaresine verdi. Savunma değildir, kimseye verilmeyecek gerekçesiyl
e devlet kendi elinde tuttu.
30 Ağustos öncesinde ise Başbuğ’un ‘kırmızı çizgiler’ konuşması geldi, sanki bu yol haritasına
yanıt niteliğinde... Başbuğ’un bu konuşmasında Baykal’ın kışkırtması da rol oynadı.”
Habur konusuna gelince, özetle söyledikleri şu:
“Açılımda bir tıkanıklık yaşanıyordu. Bir şeyler yapılması konusunda bize Ankara’dan bazı beklentiler ulaştı. 19 Ekim’deki Habur’a gelişler son derece iyi niyetle düzenlendi. 25 yıldır dağdan sadece cenaze indirilmişti. Şimdi ilk defa canlı
Kürtler geliyordu. Bu da bir barış sevinci yarattı Kürtler arasında.”
Yedi askerin şehit olduğu PKK’nın Reşadiye saldırısını sorunca yanıt şu oluyor:
“4 Aralık’ta
Cudi operasyonu oldu, iki arkadaşımız öldü. 6 Aralık’ta da Reşadiye...”
Erdoğan hükümetinin, Ak Parti’nin Kürt sorununa ilişkin çözüm niyetini ve içtenliğini sohbet boyunca sürekli sorguluyorlar:
“Bu hükümetin baştan itibaren herhangi bir çözüm projesi yoktur. Kervan yolda düzülür anlayışı damgasını vuruyor. Bireysel haklar bağlamında ufak tefek kültürel kırıntılarla Kürtleri avutmak, ikna etmek istiyorlar. PKK’yı daha ince yöntemlerle çözmek,
tasfiye etmek niyeti yani... Oysa biz özgür ve eşit yaşamak istiyoruz. Tutuklama dalgası bir
sivil operasyon. Anlaşılan sonra
askeri operasyonlar gelecek.”
“HER ŞEY BİR GÜNDE BİTMEZ!”
Peki sonuç?..
Bahar aylarıyla birlikte yine
ölüm haberleri, kan ve
gözyaşı mı?.. Bu soru “Evet öyle!” diye yanıtlanmıyor:
“Elbette
silah çözüm değil. Bütün bunlara, olumsuzluklara rağmen biz de her şeyin bir günde olup bitmesini beklemiyoruz. Silahsız çözümden yanayız. Bunun için en başta siyasi ve askeri operasyonlar dursun. Ama bu arada tutuklanan KCK’lılar bir an önce serbest bırakılsın. Başkanımıza dönük tecrit kaldırılsın ve muhatap alınsın.”
Başbakan Erdoğan’ın niyeti sürekli sorgulanıyor:
“Kürt sorununu gerçekten çözmek istiyor mu? Niyeti var mı, yok mu? Kürt sorununu hakikaten hissediyor mu? Kürtleri eşit vatandaşlar olarak görebiliyor mu?”
Remzi Kartal ve Zübeyr Aydar’la perşembe gecesi de bu kez bir İtalyan restoranında buluştuk, sohbet ettik.
Aydar, vedalaşırken şöyle dedi:
“Silahlar konuşacağına, insanlar konuşsun!”
Arkasından ekledi:
“Tabii tüm silahlar sussun. Ve bizi Türk yapmaktan vazgeçsin devlet.”
Bir gün daha bu konuya devam.