Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ, geçen yıl bu zamanlar
Kara Kuvvetleri Komutanı'yken Diyarbakır'daki bir sohbette şöyle demişti:
"1984'ten 2007'ye, 23 yılda
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu
terör örgütüne katılımlar noktasında başarılı mıdır?
Hayır. Başarılı olsaydık, bu mücadele sürecinin bugünlere gelmemesi lazımdı."(10
Ekim 07'de bu köşede çıkan yazımdan)
Aktütün Sınır Taburu'nda iki yıl süreyle 1992'de
komutanlık yapan
emekli Albay Erdal Sarızeybek geçen gün demiş ki:
"30 bin
teröristi etkisiz hale getiriyorsunuz. Ama hâlâ dağlardasınız ve dağdaki terörist bitmiyor. Çünkü dağa çıkış sürecine
siyaset dönüp bakmıyor, böylesi bir mücadeleden sonuç çıkabilir mi?"(
Vatan, 5 Ekim 08)
Ne diyor her iki komutan da?
Yakındıkları nedir?
Çok açık:
Dağın yolu kesilemiyor!
Bir başka deyişle:
PKK'ya katılımlar sona ermiyor.
Peki çare?
1990'lara mı dönmek?
Askere yeni yetkilerle Olağanüstü Hal'ler ilan etmek... Zorla köy boşaltmak... İnsanları kendi yurtlarında
sürgün yaşatmak... Şehirlerde hayatı cehenneme çevirmek... Faili meçhulleri, yargısız infazları başlatmak... Cezaevlerini yeniden doldurmak... AB sürecini tersyüz etmek...
Hepsi yaşandı 1990'larda.
Bugünlere böyle geldik.
Ama dağ yolları kesilemedi. PKK'ya katılımlar sürüyor.
O zaman, daha ne yapalım?
Kuzey Irak'ı da hallaç pamuğu gibi atmak... Barzani'yi tankla topla hizaya getirmek...
Güvenlik şeridi, tampon
bölge diyerek Irak'ın kuzeyinde belli bölgeleri işgal etmek...
Öyle mi?
Çare olabilecek mi?..
Aklınıza başka neler geliyor?
Yoksullukla mücadele etmek... Aş ve işle ilgili yeni paketler açmak... Eğitim düzeyini yükseltmek,
Türkçe öğretmek...
Sağlık hizmetlerini geliştirmek... Devleti şirinleştirmek...
Dağın yolu böylece kesilir mi?
Yoksa PKK'ya katılanların
yoksul oldukları için mi, cahil oldukları için mi, tahsilsiz oldukları için mi, işsiz oldukları için mi dağın yolunu tuttuklarını düşünüyorsunuz hâlâ?
Allah iyiliğinizi versin!
Bir nokta daha var.
Artık PKK saflarında yalnız Türkiye
Kürtleri yok.
Suriye'den
Kürtler var.
Irak'tan Kürtler var.
İran'dan Kürtler var.
Alamancı Kürtler var.
Meseleye bütün bu pencerelerden bakınca, dağın yolunu kesmenin pek öyle kolay olmadığı anlaşılabilir.
Orgeneral Başbuğ'un dediği gibi, bu devlet 23 yılda dağın yolunu kesmekte başarısız kaldı. Çünkü devletin politikaları yanlıştı.
Ve bu yanlış politikaların arkasındaki asıl güç, lütfen çizin altını, 'asker'den başkası değildi.
Devletin temel siyaseti 'inkâr ve sopa'dan oluşuyordu.
Devletin bir 'ezber'i vardı.
Askerin bin yıldır sahip çıktığı bu ezber, kültürel farklılıkları reddeden, Kürt kimliğini, Kürt dilini inkâr eden, Kürt meselesini yalnızca
yoksulluk ve şiddetle mücadeleye indirgeyen, çözümü ise sadece 'inkâr'la birlikte 'sopa'ya dayandıran bir ezberdi.
Son 23 yıla da bu ezber damgasını vurdu. Ama sonuç, Orgeneral Başbuğ'un da teslim ettiği gibi, tam bir başarısızlıktır.
Buna rağmen daha hâlâ bu ezberde ısrar mı edilecek? 1990'ların o kanlı filmi yeniden vizyona mı sokulacak?
Yazık olur.
Yine ormanda kaybolmayın. Tam tersine, resmin tümünü görmeye çalışın.
Uzun soluklu, kapsamlı bir strateji oluşturmaktan başka çare yok.
Ve bu stratejinin göbeğine de kültürel farklılıkları, Kürt kimliğini ve bunun gerektirdiği demokratik adımları,
sivil anayasayı, AB seferberliğini oturtmaktan başka çare yok.
Savaş tam tamları yerine, demokrasiyle hukuk devletinin, özgürlükler ve
insan hakları düzeninin sesine
kulak verin, resmin tümünü görmeye çalışın.
Yoksa kanlı kısır döngü kırılmaz!