İLK KEZ

Ergenekon’da ikinci iddianame üzerine...


Madrid’e uçarken kafamda siyaset yok, maç var aslında. Yarın akşam futbolun en büyük mabetlerinden Bernabeu Stadyumu’unda oynanacak İspanya-Türkiye milli maçı... Yenebilecek miyiz?.. Puan koparabilir miyiz?.. Futbol bu, her şey olur. Fatih Hoca’yla milli topçularımıza güveniyorum, hele geçen yaz Avrupa Şampiyonası’nda Türkiye’yi ilk dörde yükselten o unutulmaz maçları ve müthiş duygu fırtınalarını yaşadıktan sonra... İspanyollarla ikincisini haftaya İstanbul’da, Ali Sami Yen’de oynayacağımız maçların sonunda, Güney Afrika’da yapılacak 2010 Dünya Kupası’nın Türkiye açısından kaderi belli olacak. Bu yüzden de heyecanlıyım. Almanya 2006’dan sonra, bu kez Türkiye’nin de yer alacağı bir Dünya Kupası izlemek ne kadar güzel ve keyifli olurdu. Düşünüyorum Madrid’e uçarken. Bir zamanlar İspanya da askeri darbeler ülkesiydi. Kırk yıl boyunca Franko diktasının boyunduruğu altında yaşamıştı. Sonra geçmişiyle yüzleşti. Geçmişiyle hesaplaştı. Avrupa Birliği üyeliğine doğru yürürken demokrasi ve hukuk devleti tüm kurum ve kurallarıyla yerli yerine oturdu İspanya’da... Bizde de olabilecek mi bu? ‘Ergenekon davası’nı düşünüyorum. Çarşamba günü açıklanan ikinci Ergenekon iddianamesi de zincirin önemli bir halkası... Türkiye de darbeler ülkesi! Üstelik bugüne kadar darbeleriyle hesaplaşamamış bir ülke... Darbecilerini yargılayamamış bir ülke... Demokrasilerde bizim gibi bir başka ülke yok. Hepsi demokrasiye geçerken, hukuk devletini inşa ederken darbecilerini yargılamış, onlardan hesap sormuş... Biz bunu başaramadık. Teşebbüs de etmedik buna. Oysa kaç darbe yaşandı bizim ülkemizde. 1960’da, 1971’de, 1980’de, 1997’de... Tanklarıyla tüfekleriyle iktidara el koydular, süngünün ucunda anayasalarını, yasalarını yaptılar, ‘kırmızı çizgileri’ni çizip kışlalarına çekildiler. Hep böyle oldu. O ‘kırmızı çizgiler’e seçim sandığından çıkan siyaset kadroları bugüne kadar dokunabildiler mi? Hayır. Darbe anayasalarının özüne dokunabildiler mi? Hayır. Darbecileri dokunulmaz kılan hukuki zırhlara dokunabildiler mi? Hayır. Hepsi duruyor yerli yerinde... Böyle demokrasi olur mu? Hayır. Hukuk devleti olur mu? Hayır. İnsan hakları düzeni olur mu? Hayır. Hukukun üstünlüğü olur mu? Hayır, bin kere hayır. Türkiye’yi eski deyişle kerameti kendinden menkul bir takım ‘kurtarıcılar’dan kurtarmadan bu ülkede demokrasi ve hukuk devleti tam anlamıyla kurtulamaz. Türkiye’de ‘asker’in askerliğini, ‘sivil’in sivilliğini bileceği ve askerle sivilin kendi işine bakıp, kendi işini yapacakları bir düzen kurulmasıdır demokrasi ve hukuk devleti... İşte bu nedenlerle önemsiyorum Ergenekon davasını, demokrasi ve hukuk açısından bir dönüm noktası olabileceğini düşündüğüm için... Çünkü Türkiye ilk defa bir ‘darbe girişimi’ yargı sahnesine çıkarılıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki bazı ‘darbe tertipleri’ne ilk kez yargı eli dokunmak üzere uzanıyor. Bunun önü kapanmasın. Yargının önü açılsın. Gidebileceği yere kadar gitsin ki, Türkiye darbeler ülkesi olmaktan çıkabilsin. Türkiye, faili meçhul cinayetler ülkesi olmaktan çıkabilsin. Türkiye, Güneydoğu’da siyasi cinayet kurbanlarına ait kemiklerin topraktan kazıldığı, asit kuyularından çıkarıldığı bir korku ülkesi olmaktan kurtulsun. Kurtulsun ki, farklı siyasetlerin barış içinde yarışarak seçim sandığında hesaplaştıkları bir demokrasi ve hukuk ülkesi olabilsin Türkiye... Son söz: Ve Türkiye’nin böyle bir yolda sonuna kadar gidebilmesi için siville askerin demokrasi ve hukuk adına el ele vermesini diliyorum.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER