Ve
finalistleri,
Hollanda’yla
İspanya’yı birbirine bağlayan
futbol kültürü...
JOHANNESBURG
Futbol kaçıklarını final ateşi basmış durumda.
Cape Town ve Durban’ı kapsayan üç günlük
yarı final turundan sonra dün sabah yeniden
Johannesburg’a avdet ettik.
Havalimanından şehre gelirken, elektrik direklerinden birinde
gazete manşetlerinden biri asılıydı:
Futbol ateşi!
Bacayı sarmış durumda.
Hollanda mı, İspanya mı?..
İki gündür futbol geyikleri tüm rengarenkliğiyle bu soru etrafından dolanıp duruyor.
Benim gönlüm baştan beri İspanya’dan yana. Kim bilir bunda belki de İspanya’nın sarı kırmızı ulusal renkleri de rol oynuyor.
Şurası bir gerçek:
İspanyollar, bu ‘güzel oyun’u gerçekten güzel oynuyorlar.
Tabii Portakalları yabana atmak mümkün değil.
İki
takım yarın gece Soccer City’de çok fena kapışacaklar. İkisi de hem çok formda, hem de futbol tarihlerinde kancalarını ilk kez Dünya Kupası’na atmış durumdalar. Kolay kolay bırakmak istemeyecekler kupayı...
İspanya’yla Hollanda arasında ilginç bir ortak noktadan söz edilebilir. Futbol bu iki ülkeyi birbirine bağlıyor.
Belki daha doğru deyişle, İspanya’yla Hollanda’nın futbol kültürleri birbirine benziyor. Ortak yanları, bu futbol kültüründen kaynaklanıyor.
Hollanda’nın ünlü ve önemli
futbolcularıyla
teknik adamları uzun yıllar İspanya’da çalıştılar. İspanyol futbolu, özellikle milli takımın omurgasını oluşturan
Barcelona takımı bundan bayağı etkilendi.
Bu açıdan en belirleyici rol, hiç kuşkusuz, yaşayan en büyük futbol efsanelerinden biri olan Johan Cruyff’a ait. Barcelona’da önce
oyuncu, sonra manejer olarak son yıllara kadar çalıştı.
Cruyff aracılığıyla, halen Hollanda’nın temel direklerinden olan takım kaptanı van Bronckhorst ile,(yarı finalde Uruguay’a otuz metreden attığı füzeyle Hollanda’yı finale taşıyan 5 numara) van Bommel de Barca’da futbol oynadılar.
Halen Hollanda milli takımının
teknik direktör yardımcılığını yapan iki eski futbolcu, Cocu ve Frank de Boer de(eski Galatasaraylı) yine yakın geçmişte Barca’da oynadılar.
İki yıldır Cim Bom’u çalıştıran Hollandalı Frank
Rijkaard da daha önce Barcelona’yı teknik adam olarak
şampiyon yapmıştı.
Bütün bunlar da gösteriyor ki Hollanda, İspanya’nın bugünkü futbol kültürünün şekillenmesinde şöyle ya da böyle etkili oldu.
Bu bakımdan en büyük rolü oynadığı konusunda herhangi bir kuşku olmayan Johan Cruyff’dan
Güney Afrikalı bir meslektaş, iki takımı mukayese etmesini istemiş.
Hollandalı futbol efsanesinin yanıtı ilginç:
“İspanyol oyuncularla birlikte çalışmak daha kolay. Hollandalılar pek öyle değil. Çünkü, hoca olarak ağzını açıp onlara bir şey söylediğin
vakit, hemen ‘
evet, ama...’yı yapıştırıp konuşmaya başlarlar.”
Portakalların futbol kültüründe daha kibirli, daha kendini beğenmiş bir şeylerin izinden söz edilir. Bunun da son tahlilde başarısızlığı getirdiğini öne süren futbol uzmanları ya da uzman uzmanları yok değil.
Ben bu kadarını bilemiyorum.
Benim bildiğim, finalin ‘çok kanlı’ geçeceği...
Bu kupada gol krallığına, ‘
altın ayakkabı’ya iki
aday, Hollandalı
Sneijder ile İspanyol fırlama David
Villa...
Orta sahanın kralları, bir yanda
Xavi ile
İniesta, karşı tarafta yine Sneijder ile van Bommel ve de sahada her şeyi her an yapabilecek o korkunç adam
Robben...
Daha o kadar çok isim var ki sayılacak...
Yarın geceyi iple çekiyorum.
Oğlum Isaac, gaza bas gaza!
Evet evet, ben de biliyorum bu
akşam maç yok.
Ama bak, yazımı yetiştirmem lazım. Beni Rosebank’e, Ninos’a yetiştir, yazımı yazacağım. Bak zaman sıkıştırıyor, gaza bas Allahaşkına, gaza.
Görmüyor musun Isaac oğlum, yerimde kıpır kıpır olmaya başladım.
Gazeteci milleti böyledir.
Hep zamanla
yarış halinde yaşar. Sonunda bir yerlere heykeli dikilmeyecek olsa da, öyledir işte!
Zamanla yarış, gazeteci kimliğinin ayrılmaz parçası haline gelir, yıllar da geçse...