Başbakan Erdoğan’ın dün sabah
Londra’da,
Chatham House adını taşıyan düşünce kuruluşundaki konuşmasında ilginç mesajlar ve
Türkiye’nin çok yakın gelecekteki gündemiyle ilgili ipuçları vardı.
Dedi ki Erdoğan:
“29
Mart’ta
halk bize kendinizi gözden geçirin mesajını verdi.”
Yerinde bir tespit.
Doğru, halk uyardı.
Peki ama Erdoğan milletin bu uyarısını nasıl okuyacak, nasıl anlayacak?
Soru burada düğümleniyor.
Türkiye’nin, daha doğrusu Başbakan Erdoğan’ın önünde iki kapı var.
Biri, istikrarsızlık kapısı.
Diğeri, istikrar kapısı.
Erdoğan hangisini açacak?
Türkiye’de istikrarla ilgili olarak,
Economist Intelligence Unit’in son raporunda(*) şu satırlar var:
“Yeni anayasal değişiklikle ilgili gerilimler... Hükümeti devirmeye çalışmakla suçlanan
emekli generaller... Halen görev başında olan komutanlar...
Ergenekon davası...
Kürt sorunu...
Küresel ekonomik krizin etkileri...
Bütün bunlar, Türkiye’de yüksek bir siyasal istikrarsızlık riskine işaret ediyor. Economist
İstihbarat Birimi’nin kısa süre önce yayımladığı Siyasi İstikrarsızlık Endeksi’nde Türkiye 165
ülke arasında 53. sırada yer alıyor.
Küçümsenmeyecek boyutta etnik parçalanmayla gelir eşitsizliğine sahip olan ve dünyanın istikrarsız bir bölgesinde yer alan Türkiye’nin demokrasisi de birçok bakımdan kusurlu. İşte bu nedenlerle Türkiye’nin istikrar konusunda bir kırılganlığı söz konusu...”
Bu satırlar çok açık.
Siyasal istikrarı yakalaması için Türkiye’ye bir
yol haritası çizilmiş.
Özetle deniyor ki:
Krizle mücadelenin gereğini yap.
Demokratikleşmeyi unutma.
Kürt sorununun üstüne git.
Etnik kavgalara set çek.
Eşitsizliklere çare bul.
Şunları da ben ekleyebilirim:
IMF ile anlaşmak... AB yolunda reformculuğu hızlandırırken,
Kıbrıs’ı engel olmaktan çıkarmak...
Ermenistan’la normalleşme rayına oturmak... Kürt sorununun üzerine giderken,
PKK’yı dağdan indirmek için siyasal irade göstermek...
Türkiye’nin önünde duran iki kapıdan biri, yani istikrar kapısı yukarıda değindiğim bu noktalardan oluşuyor.
Böyle bir kapıdan girecek olan Türkiye, ekonomik krizle çok daha iyi mücadele eder, aş ve iş sorunlarıyla daha az zahmetle baş edebilir.
Bu pencerelerden bakınca, Erdoğan’ın dün Londra’daki Chatham House konuşması genel çizgileriyle olumluydu.
IMF ile anlaşmanın yakın olduğunu belirtti Erdoğan. Krizle mücadelenin gereklerini vurguladı. AB yolunu önemsediklerini söyledi. Demokratikleşme konusuna değindi. Bölgede barış, uzlaşma ve
diyalog istediklerini anlattı. Ermenistan’la normalleşmenin gündemde olduğunu sözlerine ekledi.
Bunların hepsi olumlu işaretler.
Başbakan Erdoğan eğer Türkiye’yi böyle bir rotaya sokabilirse, önümüzde istikrarsızlık değil, istikrar kapısı açılmış olur. Aynı zamanda AKP’nin uçlara doğru seyretmesini önler ve partisini ‘merkez’e doğru çekmeye başlar.
Peki, ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ziyareti bu yazının neresine oturuyor?
Kısaca şu söylenebilir:
Başkan Obama’nın ziyareti,
Amerika’nın öncelikler gündeminde Türkiye’nin önemli yerinin altını herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde çizmiş durumda.
Bu ziyaretin olumlu geçmesi, yalnız iki ülkenin ortak çıkarlarına ciddi bir katkı olmakla kalmayacak, aynı zamanda Türkiye’nin istikrar çabalarını da güçlendirecektir.