Anneleriyle
Kürtçe konuşan çocukları tespit eden ‘gizli polis’...
Lütfen, hem yüreğinizde hissetmeye çalışarak okuyun, hem de biraz düşünün:
“Çocukluk yıllarımda hatırladığımız bir öğretmenim vardı. Okulda her gün, adına ‘gizli polis’ dediğimiz bir arkadaşımızı görevlendirir, evlerinde anneleriyle
Kürtçe konuşan talebeleri tespit ettirirdi. Bunun yarattığı travmayı düşünün... Dağa çıkan çocuklar böyle büyüyenlerdi daha çok.”
Santral memuresi:
“Yasaklı dili
konuşuyorsunuz, keserim!”
Lütfen, hem yüreğinizde hissetmeye çalışarak okuyun, hem de biraz düşünün:
“Yıllar sonra üniversite yurdunda, aylardır haber almadığı annesiyle konuşmak üzere
telefon sırasına yazılmış.
Annesi köyde muhtarın evinde bulunan telefondan Ferhat’la konuşurken bağlantıyı kuran kadın, ‘Yasaklı bir dil konuşuyorsunuz. Devam ederseniz keserim’demiş.
Ferhat, ‘O an bilemedim’ diyor, ‘Ama düşününce
evet dedim,
yasak dil Kürtçeydi!’
Kadın tekrar kabini açtı ve ‘Yasak dil konuşuyorsunuz, keseceğim’ dedi. Gözlerim doldu. Anneme anlatmaya çalışırken telefon kapandı. Ağlıyordum, öyle zoruma gitti, öyle içim ezildi ki.’
Ferhat’ın üniversite yıllarında yaşadığı bu çatışmalar ve boşluk duygusu öfkesini daha da görünür kılmış. O boşluğu doldurmayı
vaat eden bir ideoloji, insanı ‘Dağa çıkayım, kahraman olayım noktasına getirir’ diyor.
“Benim adım Şevin,
nüfus cüzdanımda
neden öyle yazmıyor?..”
Lütfen, hem yüreğinizde hissetmeye çalışarak okuyun, hem de biraz düşünün:
“Annem beni çağırıyor, diyor ki ‘Adın Şevin. O zaman niye adım okulda başka oluyor? Neden nüfus cüzdanımda Şevin değilim?’ diye sorardım. Annem oturur anlatırdı, ‘Evet biz Kürdüz, bu ülkede yaşıyoruz ama izin vermiyorlar. ‘Kod adımı Şevin yaptım. Adımı devlet vermedi, kendim aldım. Evde Kürtçe konuştuğumuz için öğretmen o kadar çok döverdi ki bizi, kız kardeşim bu sebeple ilkokul üçte okulu bıraktı.”
“Üç yüz hanelik köyü
yaktılar, elliden fazla kişi
dağa çıktı!”
Lütfen, hem yüreğinizde hissetmeye çalışarak okuyun, hem de biraz düşünün:
“1990’da köyü yakıldığında Şevin 13 yaşındaymış... Rüyaydaymış gibi şu cümleleri kuruyor: ‘Üç yüz hanelik bir köyü komple yaktılar. Evleri bırak, ahırları bile yaktılar. O köyden elliden fazla kişi dağa çıktı.
Lice yakıldığında da kızlı erkekli beş yüz
genç dağa çıkmıştı.”
Şiwan’ın bir şarkısı
kalbine ateş düşürür,
dağa çıkar!
Lütfen, hem yüreğinizde hissetmeye çalışarak okuyun, hem de biraz düşünün:
“Ferhat, 1965
Adıyaman doğumlu.
Alevi. Bir yaz gecesi köyünde Şiwan’ın bir şarkısı kalbine ateş düşürmüş. 88’de üniversiteyi bırakıp dağa çıkmış. ‘Katıldığım gün ölüme hazırdım’ diyor, kendisini dağa götüren süreci, duygularını anlatırken.
PKK gerçeği
ve Kürtlüğün
inkarının sona ermesi...
Lütfen, hem yüreğinizde hissetmeye çalışarak okuyun, hem de biraz düşünün:
“Kandil’de, ağaçların altında hava kararıncaya kadar konuşuyoruz. İlk sorularımdan biri şu: 17
Kasım 2010. Bugünden bakınca yaşanan onca şeye değdi mi?
Ronahi, biraz buruk bir ifadeyle, değdiğini anlatmaya çalışıyor. Kürtlüğün inkarının sona ermesini kendi başarıları sayıyor. ‘Artık
Kürtler var. Bunu kimse inkar edemez.’
Ortadoğu siyasetinin zorluklarından söz ediyor sonra. Başarısız sayılmayacaklarını. Bir PKK gerçeği olduğunu... Devletin bugün liderleriyle görüştüğünü, müzakere aşamasına geldiklerini... Bütün bunları anlatırken yüzündeki kederli ifade azalmıyor.”
“Ben hiçbir Türk’e,
sen Kürt’sün
demiyorum ama...”
Lütfen, hem yüreğinizde hissetmeye çalışarak okuyun, hem de biraz düşünün:
“Biz Kürtler bir türlü kendimizi anlatmadık ama Türkler de bizi anlamak istemedi. Ben Kürt’sem Kürt’üm. Ben hiçbir Türk’e sen Kürt’sün demiyorum. Türkiye’yi böl desen de bölmem! O zaman neden bana hâlâ sen Kürt değilsin diyorsun.”
Yüzleşmek zorundayız gerçekle,
haklı çıkarmak ya da mahkum etmek
için değil. Anlamak için...
Lütfen, hem yüreğinizde hissetmeye çalışarak okuyun, hem de biraz düşünün:
“Yaşananlar her ne idiyse, bu geçen yıllar boyunca Kürt, Türk her kim incindiyse ancak birbirimizi anlamakla iyileştirebiliriz yaralarımızı.”
“Gerçekle yüzleşmek zorundayız. Haklı çıkarmak ya da mahkûm etmek için değil. Anlamak için.”
Kim demişse doğru demiş, Bejan Matur’un yeni çıkan dağın arkasına bakmak(Timaş Yayınları) isimli bir solukta okunan güzel kitabını eczanelerde de satmak lâzım demiş, ilaç niyetine...
İyi pazarlar!