Bakışları da öyle, biraz ürkek. Gözlerinden kaygı akıyor sanki...
Sezona böyle mi giriyorlar?
Kaygı belki abartılı bir sözcük. Ama gözüken o ki çekiniyorlar bizden.
Belli etmek istemeseler de galiba öyle...
Özgüven eksiği mi?
Sanmıyorum ama...
Bir şeyler var.
Galatasaray’a dönük havaları değişik. Transferlerimizden etkilendikleri anlaşılıyor. Fazla çaktırmak istemeseler de, bu
sezon bizim
takımı beğendikleri söylenebilir.
Herhalde bunun için tedirginler.
Fenerli dostların bu halini Ali Sami Yen’deki 6-0’lık Netanya maçından sonra daha iyi fark ettim. Cep telefonuma düşen mesajları ölçülü, söylemleri değişikti. Hatta satır aralarında
tebrik ve takdir hissiyatı vardı.
Kimileri, ‘mahalle takımı’yla oynadığımızı söyleyerek teselli buluyordu.
Öyle de olsa, Teknik Direktörümüz Frank Rijkaard’la birlikte Galatasaray havasını bulmaya ve takım olmaya doğru bir yükseliş eğrisi çiziyor.
Fenerli dostlar bence bu gerçeği hissettikleri için tedirgindi.
Haksız değiller.
Mehmet Demirkol, 6-0’lık maçtaki Galatasaray oyunu için “Rahat, iştahlı, kontrollü ve keyifli” başlığını koymuş, şöyle devam etmişti Milliyet’teki köşesinde:
“Önce harika bir pas otomatiği... Uzun süredir hücum alanını bu kadar geniş kullanan bir Türk takımı görmemiştik.”
Kanat Atkaya Hürriyet’te
Arda Turan’ın gitgide büyüdüğünü yazıyordu.
Levent Tüzemen Cimbom’un yeni yıldızı
Keita’ya şöyle işaret ediyordu Sabah’ta:
“Attığı golde vuruş tekniği, rakiplerinden sıyrılışı ve çabukluğu kalitesinin belgesiydi.
Oyun felsefesi olarak keyif veriyordu Galatasaray...”
Ama Fenerli dostların kafasını daha çok bizim yeni
transfer Elano kurcalıyor.
Üstelik bunu saklamıyorlar.
Türk
futbolunun ve Galatasaray’ın gol efsanesi Metin Oktay’ın 9 numaralı formasını kapan Brezilya’nın milli topçusu Elano’ya doğrusu biz de büyük
ümitler bağlamış durumdayız.
Pek öyle belli etmek istemeseler de, Fenerli dostların gözü korkmuş gibi Elano’dan. Üstelik
Fenerbahçe’nin en çok aksayan yeri de galiba
savunma göbeği. Önder’le
Bilica göz doldurmuyor.
Yöneticilerin uyuduğunu sanmıyorum. Fenerbahçe’nin bu yumuşak karnı herhalde takviye edilecek. Yoksa Arda, Aydın ve Kewell’ın kıvrak asistleriyle patlayacak Elano, Keita ve Baroş rüzgârına dayanmak kolay olmayacak.
Taraftar, tribün çabuk hisseder kendi takımını. Ruhsuzluk varsa, hemen fark eder ve etkilenir. Takım içi
dayanışma, arkadaşlık yoksa, bu gerçeği kısa sürede görür. Takım düşüşe geçerken, tribünler de moralini kaybeder, coşkuları söner.
Geçen yıl bunu yaşadık.
Hem de acı biçimde...
Oysa, kâğıt üstünde iyi takımdık ama takım olamadık ne yazık ki...
Bu sefer sezona farklı başlıyoruz. Transferlerimiz iyi. İkinci bir kulenin, Gökhan’ın Servet’in yanına katılımıyla savunmamız
milli takımın savunması haline geldi. Kalede Leo
Franco güven veriyor. Kulübemiz zengin...
Tabii en önemlisi:
Fenerli dostların tedirginliği...
Bizden çekiniyorlar.
Hadi gelin
itiraf edin bu gerçeği deyince, gevrek gevrek kahkahalar atıp diyorlar ki, “Hele şu
Gaziantep’i geçin önce...” Sanki kendileri Denizli’ye gitmiyorlar.
İyi ki futbol var!
İyi ki Galatasaray var!
İyi ki Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti var.
Bir de Milli Takım
Güney Afrika’ya, 2010 Dünya Kupası’na gidebilse... Bu da olacak, ben hâlâ umudumu koruyorum.
Denize gözüm takılıyor.
Sarı-kırmızı yelkenini rüzgârla doldurmuş zarif bir
tekne suyun üstünde keyifle süzülüyor.
İyi
pazarlar!
Dipnot:
Fenerli bir dost, “Ben senin yerinde olsam bu yazıyı bir gün bekletir, pazar günkü Gaziantep maçından sonra gönderirdim” dedi.
Futbol bu, belli mi olur?..
Ama ben Cimbom’a güveniyorum, topçularımıza başarılar diliyorum.