Bir şeyler bir yerlerinden yırtılıyor, kapalı kapılar arkasında yaşananlar saklanamaz hale geliyor.
Geçmişte böyle değildi.
Bir şeyler daha kolay saklanabilirdi.
Bazı gerçeklerin üstüne örtülen şalın kalkması çok uzun yıllar alır, hatta kalksa da yüksek izne tabi olarak kalkardı.
Şimdi öyle değil.
Devir değişti!
Saklanacağı sanılan şeyler artık pek öyle uzun süre saklanamıyor. Bir bakıyorsunuz, gerçek orasından burasından kendini ele vermeye başlamış...
2003-2004’ün
darbe tertipleri...
Saklanamadı.
Orasından burasından yırtıldı.
Hem de kısa sürede.
Nokta dergisi kapatıldı, Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş hakkında
dava açıldı.
Ama yine olmadı.
Sarıkız ve
Ayışığı kod adlı darbe tertiplerinin yer aldığı günlüklerin, eski Deniz
Kuvvetleri Komutanı
emekli Oramiral
Özden Örnek’in
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki bilgisayarından çıktığı resmi Emniyet raporuyla belgelendi.
Haberi de
Taraf’ta çıktı.
N’olacak şimdi?..
Öte yandan, değerli meslektaşım
İsmet Berkan,
Radikal’ın üçüncü sayfasında yedi gündür “
Ergenekon’un yakın tarihi”ni yazıyor. Son üç dört yıldır
Türkiye’de rejimin karşı karşıya kaldığı darbe tertiplerini yalın bir dille anlatıyor.
Aslında İsmet Berkan istese biraz daha ayrıntıya ve isimlendirmeye rahatça girebilir. Belki daha uygun bir zamanlamayı bekliyor. Çok yakın gelecekte yeni isim ve ayrıntılarla darbe tertiplerini yazmaya devam edebilir.
Şu sıralar güncel gerçeğin peşinde, bazı şeylerin yırtılması, açığa çıkması için koşturan meslektaşlarımdan biri de Taraf’dan
Yasemin Çongar.
Bu haftaki yazılarından birinde,
Anayasa Mahkemesi’nin geçen yılki 367 kararını örten perdeyi şöyle bir aralamıştı.
Abdullah Gül’ün
Çankaya yolunu kesmek için bulunan ‘367 formülü’nde yüksek
mahkemeyle asker arasındaki muhtemel bir bağı sorguluyordu.
Herhalde anımsadınız 367’yi.
Neredeyse bir yıl geçti.
Geçen yılın 27
Nisan günü gece vakti asker
muhtıra vermişti.
Neden?
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmasın diye.
Askerin muhtırasıyla uyumlu olanlar ise
Baykal’ın
CHP’si ile
Anayasa Mahkemesi’ydi.
Gül’ün Çankaya yolunu kesmek için Anayasa Mahkemesi bir hukuk skandalı olan 367 formülünü benimserken, Baykal da
cumhurbaşkanı seçimini iptal ettirmek için muhtıraya
selam durup yüksek mahkemeye başvurmuştu.
Peki, 367’ye nasıl gelinmişti?
Yasemin Çongar’ın yazısından:
“Anayasa Mahkemesi’nin geçen yılki o evlere
şenlik 367 kararına
imza koyan yargıçlar arasında, bu ahlaki yükü aylardır sessizce taşıyanlardan bazılarının artık çok zorlandıklarını düşünüyorum.
Ve umuyorum ki bir gün konuşacaklar. 367 kararını almaları kendilerine yukarıdan tebliğ edildiğinde, neden ‘Bunu torunlarıma anlatamam’ gözyaşlarıyla
itiraz ettiklerini anlatacaklar örneğin.
Bu kararı kendilerine tebliğ edenin kim olduğunu da öğreneceğiz o zaman. Anayasa Mahkemesi’nin neyle tehdit edildiğini de birinci elden bileceğiz.
Acaba anlatılanlar doğru mu?
Dönemin kuvvet komutanlarından biri,
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin meşrebine uygun saymadığı bir siyasetçinin Çankaya’ya çıkmasını önlemek için Anayasa Mahkemesi’ne görev verdi mi? Bu göreve, ‘Olmaz Paşam’ diye karşı çıkan yargıçlar kimdi?
İtiraz edenlerin, ‘367 kararını çıkartmazsanız, ordu yönetime el koyacak’ diye darbe tehdidiyle bastırıldığı rivayeti rivayetten mi ibaret?
Bu soruların yanıtlarını bir gün öğreneceğiz.” (Taraf gazetesi, 8 Nisan 08)
Öte yandan,
Milliyet’teki köşesinde Çongar’ın bu yazısının önemine değinen
Taha Akyol, geçen yılki bir yazısından şu alıntıyı yapıyordu:
“Belli ki ‘içeri’de çok tartışmalar olmuş... Saygın bir
hukukçu olan Sayın Tülay Tuğcu’nun bu süreçte yaşananları anı olarak yazmasını, yarının hukukçularına ‘
ders’ olarak bırakmasını diliyorum.”
Yazımın başında dediğim gibi...
Bir şeyler yırtılıyor!
Saklanamaz hale geliyor.
Gittikçe de öyle olacak.
Eski
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Sabih Kanadoğlu‘nun imzasıyla ilk kez Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasında gün ışığına çıkan ‘367 formülü’nün Anayasa Mahkemesi gündemine gelmesi ve böyle bir süreçte Anayasa Mahkemesi’nin asker kökenli hukukçularıyla askeriye arasındaki gelgitler konusu...
Evet, çok şey var.
Demokrasi ve hukuk adına hem yapılması, hem aydınlatılması gereken çok şey var bu ülkede.
Ve bunları yapacak ve aydınlatacak vicdan sahibi insanlar,
demokrasi ve hukuka gerçekten değer veren, inanan insanlar da elbette var bu ülkede.