Sevgili okuyucular, milletimiz emsalsiz bir sanatkârını kaybetti; ben de bir daha sahip olamayacağım çok değerli dostumdan ayrıldım.
Yücel Çakmaklı Hakka yürüdü...
Amel defterine doldurduğu eserleriyle, ömrü boyunca topladığı sevgilerle, tevazuuyla, ihlâsıyla, imanıyla Hakka yürüdü.
O’nun ardından yazmak istemezdim. Bir haftadır masanın başına oturup yazamadan kalkıyorum. Her defasında gözlerimin önüne o ölçülü, kalender, dervişâne, dost hali geliyor; tekini dahi kaçırmadan tadına doyamadan seyrettiğim eşsiz eserlerindeki sahneler âdeta canlanıyor. Ve, gözlerim dolarak yazımı bırakıyorum...
***
Sevgili dostlar, değerli gençler, bizim neslimizin en iddiasız gibi görünen en önemli sanatkârı Yücel Çakmaklı idi. O hiç de uzun sayılmayacak ömrüne, her birini dantela gibi işlediği elli civarında dev eser sığdırmıştır.
Eserleriyle Türk sinemasına ayrı bir şahsiyet ve mânâ kazandırmıştır.
Yücel Çakmaklı, ‘Millî
Sinema’nın teorisyeni ve kurucusudur. Türk sinemasına, sinema yazarı, yapımcı, senarist ve özellikle yönetmen olarak yarım asır boyunca
hizmet etmiştir. Çakmaklı, hiçbir eserini piyasa mantığıyla hazırlamamış; her eserinde millî kültürümüze, tarihimize, millî ve manevî değerlerimize katkıda bulunmuştur.
Yücel Çakmaklı’ya, eserleriyle kazandığı çeşitli ödüller mahfuz kalmak şartıyla,
TBMM tarafından ‘Devlet Üstün Hizmet Madalyası’ verilmiş ve
Kültür Bakanlığı tarafından da sinemadaki 50 yıllık hizmetleri için ‘Emek Ödülü’ sunulmuştur. Keşke daha fazla yaşasaydı da, Türk
Milleti’nin en de ğerli hazineleri arasına giren eserlerinin sayısını daha da arttırsaydı.
***
Sinema’yı sosyalistler gibi ideolojik hâle sokmadan, rahatsız edici propagandalardan sakınarak, milletin değerlerini terennüm edebilmek, sadece
merhum Çakmaklı’ya nasip olmuştur. Bu millet, şairler, edipler, musıkîşinaslar, hattatlar yetiştirmiş velûd bir millettir. Lâkin, ‘yedinci sanat’ olarak en kısa zamanda en çok şey anlatabilen
modern sinema sanatında, ne yazık ki kendimizi ifade edememiştik. İşte Yücel Çakmaklı bunu başarmıştır...
1970’te ‘Birleşen Yollar’ ile başlayan çağlayan, milletin sevgisiyle, diğer eserlerle birlikte sel olup taşmıştır. Çakmaklı ve O’nun yetiştirdikleri, kısa zamanda, binlerce şairin, edibin, hatibin söyleyemediklerini millete anlatmaya muvaffak olmuşlardır.
Koca bir
Osmanlı Tarihi’nin yıllar boyunca anlatamadığını, ‘
Kuruluş/Osmancık’ (1987) ifade edebilmiş; ‘Küçük Ağa’ (1983), Millî Mücadele’yi evlerimize taşımış; ‘
Hacı Arif Bey’ (1982) Klâsik Türk Musıkîsi’nin güzelliklerini yaşatmıştır.
‘Memleketim’ filmindeydi zannediyorum, kilisedeki nikâh töreni sahnesinde, çan sesleri ve gotik çirkinlikle
ezan sesi tezadının canlandırılmasını unutmuyorum. Ömrümde kültür farklılığının bu derece güzel ifade edildiğini görmedim.
Çakmaklı, bu millî sesi beyaz perdeden yükseltirken kimseyi üzmemeye çalışır, sadece sözünü söyler ve geçerdi.
***
O’nu 1969 yılından beri tanırdım. Arada sırada Ayrancı’daki evimize uğrayıp bizi sevindirirdi. O daimî mütevazı, mütebessim, mahcup edasıyla yeni projelerini anlatırdı. Kırk yıllık dostumdu ve bu kırk yılda tek sert lâfını işitmedim. Kimsenin işittiğini de sanmıyorum.
Geçen sene
Ekim ayında süpervizörlüğünü yaptığı ‘Dinle Neyden’ filminin galasında, bana yine yeni projelerinden bahsetmiş ve tarihî filmler serisinin devam edeceği müjdesini vermişti. 40 yıl önceki şevkini, heyecanını hiç kaybetmemişti. Ben de
Abdülhamid Han dönemine öncelik vermesini rica etmiştim. Zira daha önce de onunla ilgilendiğini biliyordum. “Bunu ben de çok arzu ediyorum” dedi. İrtihalinden kısa bir müddet önce görüştüğümüzde
Abdülhamid Han’ı hatırlattım. Gülerek ‘Tamam’ dedi. İnşallah muakkipleri bunu bir vasiyet olarak kabul edip projesini gerçekleştirirler.
***
Sevgili dostum Yücel Çakmaklı, müstesna bir insan, imanlı ve kâmil bir
Müslüman idi. O, büyük bir Türk sanatçısıydı. O’nu çok özleyeceğiz; daima sevgi, saygı ve şükranla anacağız.
Cenab-ı Hakk rahmet etsin. Nûr içinde yatsın.
Ruhu şâd olsun.
Kimbilir, belki de Osman
Gazi (Osmancık) ile ruhları buluşmuştur...