Terörle mücadelede yılların aldatmacası sona ermiş ve devleti yönetenler ilk defa meseleye doğru teşhis koyarak
Kürtçülerin ve destekçilerinin propagandalarının tesirinden kurtulmuşlardır. Şöyle ki; Türkiye'de etnik temelli bir sorun yoktur. Kürt kardeşlerimizin
ekonomik, sosyal ve kültürel sorunları vardır. Bu sorunları istismar eden
teröristlerin derhal etkisiz hâle getirilmeleri şarttır.
Bu teşhisin konulmasıyla bizce terör meselesinin yarı yarıya çözümlendiği söylenebilecektir. Zira, hep tekrarladığımız gibi, bir
takım müesseselerin başına '
demokrasi', 'barış' gibi değer yargısı yüksek sıfatların konulması,
yönetim çevreleri ile medyayı yanıltmış ve
terörle mücadeleyi aksatmıştır. Meselâ; bugün barış ve demokrasiden en uzak siyasî kuruluş '
Barış ve Demokrasi Partisi' (BDP) dir. Gene 'DTK'nın ve 'özerkliğin' demokratik tavsifine ne kadar uzak olduğu da görülmektedir.
O halde, terörle mücadele edebilmek için teröristleri tümüyle etkisiz hâle getirmekten başka çare yoktur.
***
Terör örgütünün ilk eylemlerini başlattığı 1986 Ağustos'undan bu yana tam 26 yıl geçti. Bu zaman zarfında terörle mücadelede başarılı olamayışın ardında çeşitli sebepler vardır: Koordinasyon sağlanamaması,
iletişim ve istihbarat zaafı, TSK'nın düzenli birlikler ve amatör askerler kullanımındaki inadı, Ergenekon'un tahribatı, güvenlik güçlerinin
operasyon değil savunmaya dönük yönetimi, özel harekâtın sahadan çekilmesi,
Kuzey Irak'ta çeşitli şekillerde uğradığımız ihanetler...
Lâkin bu sebeplerin içinde en önemlisi, terörle mücadelede tek merkezden yönetim ve koordinasyonun sağlanamayışıdır.
Bunun sonucunda ise;
TSK'da koordinasyon, klâsik organizasyon düzeninin hiyerarşisine bağlı olarak çok yavaş işlemekte ve antiterör operasyonları gecikerek hedefine ulaşamamaktadır.
TSK'nın kuruluş yapısı, terörle mücadeleye uygun değildir.
Jandarma, bir yandan
Genelkurmay Başkanlığı'na bir yandan da
İçişleri Bakanlığı'na bağlı çok başlı ve koordinasyonu bozuk bir teşkilâttır.
Polis, İçişleri Bakanlığı
Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı bir teşkilâttır. Klâsik polis terörle mücadelede kullanılamaz.
Valiler, öncelikle kendi vilâyetleri dahilinde asayişi teminle yükümlüdürler. Kendilerine bağlı polis ve
jandarmanın yatay koordinasyonunu sağlarlar fakat aslâ
bölge boyutlu operasyonları gerçekleştiremezler.
Eski bir İçişleri
Müsteşar Yardımcısı olarak, gözümüz gibi değer verdiğimiz valilerimizi elbette küçümsemiyoruz. Lâkin terörle mücadelede mülkî ayırım önemli değildir. Meseleyi, en az bölge çapında değerlendirmek, komşularımız ve dünya çapında ele almak gerekir.
Daha önce yıllardır uygulandığı gibi, her kafadan bir ses çıkarsa ve operasyon timleri, tek merkezden değil de kendi bağlı oldukları mercilerden emir almaya devam ederlerse, korkarız ki kısa sürede netice alınması zor olur.
***
Terörle mücadelede organizasyon şeması şöyle olmalıdır:
Tek merkez
Başbakanlık (MİT) bünyesinde bulunur.
MİT Müsteşarı, vatansever, çalışkan,
genç ve süratli bir idarecidir. Bu ağır görevin üstesinden gelebilecektir.
Merkez, doğrudan Başbakan'a bağlı olur. Koordinatör
Başbakan Yardımcısı ve ilgili bakanlar, -sık olmamak ve beyanat vermemek şartıyla- bilgilendirilirler.
'
Bordo Bereli Komandolar'dan bir kısmı, geçici bir müddet Merkez'e bağlanarak TSK ile irtibatlarını keserler. 'Özel Harekâtçılar', Merkez'e bağlanarak Emniyet Genel Müdürlüğü ile hiyerarşik bağlarını keserler.
Operasyon timleri için her türlü
modern teknoloji imkânı sağlanır. TSK ve İçişleri'nden bütün ihtiyaçlar anında karşılanır.
***
Bu organizasyon çerçevesinde,
terör örgütü kısa sürede etkisiz hâle getirilir. Bu arada, düzenli ordu birlikleri, '
sınır ötesi harekât'a devam ederler. 'Hava Harekâtı'nın yanında, hiç
vakit kaybetmeden 'Kara Harekât'ına da başlanmalıdır. Ayrıca, Kandil'e kadar olan mesafe derinliğinde bir '
Güvenlik Bölgesi' oluşturulmalıdır.
***
Başbakan Erdoğan, bugüne kadar birçok
reformu gerçekleştirmiş ve başarılmazı başarmıştır. Terörle mücadelede azimle yoluna devam edeceğine ve milletimizi bu bâdireden kurtaracağına inanıyoruz.