Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim Kılıç,
Türkiye’de
Anayasa Mahkemesi’nin tarihindeki en önemli konuşmayı yaptı. Kılıç, Anayasa Mahkemesi üyeliği görevine başlayan Prof. Dr.
Erdal Tercan’ın andiçme töreninde yaptığı konuşmada, yargı ile ilgili gerçekleri açıklayarak, ‘Tıkanmış, hantal, işlemeyen, çağdışı bir yargı
sistemi ile geleceğe umutla yürüme imkânı kalmamıştır’ dedi.
Sözlerine, ‘Bu sistem bu büyük ülkeye yakışmıyor’ diye devam eden Başkan Kılıç
yüksek yargıyla ilgili olarak şu gerçekleri dile getirdi: ‘Yüksek yargının değerli mensupları da özeleştirisini cesaretle yapma erdemini göstermelidir. Yıllardır yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı örtüsü altında yüksek yargının içine düşürüldüğü durumu kimsenin savunacak mecali yoktur(...) Yüksek yargı organlarının değerli mensupları önerilen her çözümü KAOS YARATIR nitelemesiyle peşinen reddetme alışkanlığından vazgeçmelidir.’
***
Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç bu açıklamalarıyla, yarım yüzyıldan beri devam ettirilen ‘jüristokrasi’nin maskesini indirmiştir. Kılıç’ın şu sözleri, jüristokrasiyi en güzel şekilde ifade etmektedir: ‘YARGI GÜCÜNÜ VESAYETE DÖNÜŞTÜREREK, BUNU YARGI BAĞIMSIZLIĞIYLA MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞMANIN HUKUK DEVLETİNDE YERİ OLAMAZ.’
Yüksek yargının tepe noktasındaki devletin dört numaralı kişisinin bu tarihi tespiti, gelecekte Türkiye’de jüristokrasinin, yani yargıçlar hegemonyasının sonu olarak adlandırılacaktır.
Geçmişte, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere,
Yargıtay ve Danıştay’taki, bir avuç jakoben yargıcın, hukuku siyasallaştırarak yargı bağımsızlığı adı altında jüristokratik
vesayete dönüştürdüğü artık açıkça anlaşılmıştır. Yüksek yargıdaki bu elitist oligarşi, Türkiye ’deki demokratik sistemin tıkanmasında, militarist vesayetten sonra en önemli etkendir.
Haşim Kılıç’ın şu sözlerinden, sadece yüksek yargı despotları değil, hukuk madrabazları ve yüksek yargıyı arka bahçesi gibi kullanan CHP’lilerin de
ders almaları gerekir: ‘Yargının sorunları için önerilen çözüm yollarının, konjonktürel dalgalanmalara, değişen ve seçilen kişilerin kimliğine bağlı olarak sürekli revize edilmesi endişeyle izlenmektedir(...) Adına karar verilen milletimiz, karşı çıkılan çözüm önerilerinin yerine ne istendiğinin samimiyetle ortaya konulmasının ve bu utanç tablosunun ortadan kaldırılmasının beklentisi içindedir.’
Son aylarda yargı konusunda yapılan değişiklikler karşısında, jakoben jüristokratik vesayet çevreleri hiçbir çözüm önerisi getirememiştir. Zira, kendi hegemonyalarının devamından başka bir istekleri yoktur. Milyonlarca dosyanın yıllardır beklemesi, onbinlerce dosyanın zaman aşımına uğraması umurlarında bile değildir.
***
Anayasa Mahkemesi Başkanı, yargı sisteminde yaşanan bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldıracak bir ‘Yargı Reformu’ zorunluluğunu şöyle ifade etmektedir: ‘Özgürlük ekseninde yükselen uluslararası
insan hakları uygulamalarını ulusal referansa dönüştürecek bir yargı
reformu yapılmadıkça, hukuk devleti ilkesinden söz etme hakkımız olamaz.’
Başkan Kılıç bu şekilde,
yargı reformunun temel ilkesinin ‘insan hakları uygulamaları’ olduğunu ortaya koyduktan sonra, TBMM’de görüşülmekte olan tasarıdaki Anayasa Mahkemesi’ne ‘Bireysel Başvuru’ya ilişkin gerçekleri işaret ediyor. Kırktan fazla ülkede bireysel başvuru yolunun uygulandığını ve bu uygulamanın Anayasa Mahkemesi’ni
Yargıtay’ın ve Danıştay’ın üstünde bir temyiz mercii hâline getirmeyeceğini vurguluyor.
Anayasa’nın yeni değişik 148. maddesine göre, bireysel başvurunun, tüm yargı yolları tükendikten sonra başvurulabilecek ikincil nitelikte olağanüstü bir
kanun yolu olduğunu belirten Kılıç, temel haklara ilişkin olmayan
mahkeme kararlarının Anayasa Mahkemesince incelenmesinin sözkonusu olmadığının altını çizerek, bireysel başvurunun,
itiraz, istinaf ya da bir temyiz yolu olmadığını vurguluyor.
Kılıç’ın şu sözleri, bazılarının yüzünü kızartmalıdır: ‘Anayasa Mahkemesi’nin
süper temyiz makamı biçiminde nitelendirilmesi bilgi eksikliğinden kaynaklanmıyorsa, bireysel başvuru yolunu etkisiz ve sonuçsuz bırakma gayretinin bir sonucu olarak değerlendirilmektedir.’
Gerçekten de bireysel başvuruda, yargı kararının sebep olduğu temel bir hakkın ihlâli aranacaktır.
***
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın bu tarihi konuşmasını, jüristokrasiye verilmiş bir manifesto olarak görüyor ve kendisini candan
tebrik ediyoruz.