Sevgili okuyucular, dün 12
Mart Muhtırası’nın 40. yıldönümü idi. Bu
pazar sohbetinde size
12 Mart Darbesi’nden bahsedeceğim. 12 Mart 1971 tarihinde,
Genelkurmay Başkanı ve
kuvvet komutanları, zamanın Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay’a bir
muhtıra vererek iktidardaki
Demirel Hükümeti’ni
istifaya zorladılar.
Birinci Şapka Harekâtı
Efendim, ben
deniz o tarihte henüz 25 yaşında, çiçeği burnunda bir Mülkiye mezunuydum ve Devlet
Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak çalışıyordum. Hiç unutmam, 12 Mart Muhtırası,
Ankara Radyosu’nun 13.00 Haber Bülteni’nde halka duyuruldu.
Muhtıra’da, bol bol Atatürk’ten söz ediliyor, sonunda da istekleri yapılmazsa, ‘Türk Silahlı
Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu
Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır’ denilerek sözümona kanunla Anayasa’yı ihlal ediyorlardı.
Bu, içi boş, gerekçesi
komik, yüzkarası
darbe muhtırasını, DPT’deki odamızda, dostum Mehmet Dülger ile birlikte, kızarak, köpürerek ve tiksinerek dinlemiştik. 1960’dan sonra, aradaki başarısız teşebbüsleri bir yana bırakırsak, geçen yaklaşık 10 yılın ardından yeniden
askeri müdahale oluyordu. 12 Mart Muhtırası, ne yazık ki emir-komuta zinciri ve askeri hiyerarşi içinde yapılan ilk darbedir. Bu özelliğiyle de 12
Eylül Darbesi’ne örnek teşkil etmiştir.
Mehmet Dülger, DP milletvekili rahmetli Bahadır Dülger’in oğluydu. Ben de Hür Düşünce Kulübü münasebetiyle Demirel ile tanışıyordum. Bildiriyi dinleyince,
Başbakan Demirel’in muhtıracı komutanları derhal görevinden alması gerektiği kanaatine vardık ve bu görüşümüzü iletmek üzere Demirel’e ulaşmak istedik, ancak buna muvaffak olamadık. Kısa bir müddet sonra da Demirel, ünlü melon
şapkasını alarak başbakanlıktan istifa edip Güniz Sokak’taki evine çekildi.
Böylece, ‘Birinci Şapka Harekâtı’ gerçekleşmiş ve millet iradesi hüsrana uğramıştı.
Sağ gösterip sol vuran darbe
Efendim, muhtıracıların Muhtıra’da sözü edilen anarşi ve
asayiş bozukluğunun devamında, kendi sorumluluklarını ve beceriksizliklerini görmezlikten gelerek parlamento ve hükümeti suçlamaları ise benzeri
12 Eylül Darbesi’nde de görülen ibret verici bir husustur. Muhtıra’daki iddiaların hiçbiri doğru değildir. Üstelik, 12 Mart Muhtırası ile teşkil edilen 4 hükümet, 3 yıllık 12 Mart Dönemi’nde, muhtıracıların iddialarıyla ilgili tek bir gelişme sağlayabilmiş de değildir.
12 Mart Darbesi’nin perde arkasında, Muhtıra’daki iddialarla hiçbir ilgisi olmayan ve 9 Mart 1971 tarihinde yapılması planlanan
Baas benzeri bir sosyalist darbenin önünün kesilmesi vardır. Doğan Avcıoğlu’nun yayınladığı sosyalist
Devrim Dergisi etrafında toplanan ‘Milli Demokratik Devrimciler’, günümüzde de olduğu gibi ordu içindeki ‘ulusalcı’ subayları kullanarak darbe hazırlığına girişmişlerdi. Nitekim, Devrim’in genel yayın yönetmeni Hasan
Cemal yazdığı kitaplarda, askerlerle birlikte bir darbe yapmak istediklerini anlatmıştır.
Lakin, Milli Demokratik Devrimcilerin arasına sızmış olan MİT görevlisi Mahir Kaynak’ın darbe hazırlığını ifşa etmesi sonucunda, 9 Martçı MDD’ler Baasçı sosyalist darbelerini gerçekleştiremediler.
Zamanın
MİT Müsteşarı Fuat Doğu Paşa, 9 Mart Darbe Teşebbüsü’nü Başbakan Demirel’e haber vermiş ve gereğini yapmasını istemiştir. Demirel de ‘gereğini’ yapar ve şapkasını alıp gider.
Türkiye’nin ilk ve tek sosyalist hükümeti
Efendim, 12 Mart, sola karşı yapılmış bir darbe gibi anlatılır. Bu görüşte olanlar,
sıkıyönetim mahkemelerinde solcuların daha fazla
baskı gördüğünü ve
Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının idamlarını ileri sürerler.
Şurası muhakkaktır ki, sol darbeye mani olmak için yapılan 12 Mart Darbesi’nin esas hedefi, merkez-sağ ve milliyetçi muhafazakâr Demirel Hükümeti olmuştur. 12 Mart’ın temelindeki asıl çelişki ise solcu teröre ve müdahaleye karşı yapıldığı söylenmesine rağmen,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa sosyalist görüşteki ‘Onbirler Hükümeti’ni iktidara getirmesidir.
Onbirler Hükümeti döneminde ilk icraat olarak DPT Müsteşarı, müsteşarımız Turgut
Özal görevinden alınmıştı. Daha sonra atanan Memduh Aytür döneminde,
Başbakan Yardımcısı Attila Karaosmanoğlu’nun talimatıyla solcu olmayan bütün uzmanlar tarumar edilence, ben de yönetime karşı Plan-Der ve Plan-Sen’i kurarak mücadele etmiştim.
***
12 Mart 1971, milletimizin ve demokrasimizin tarihinde kara bir gündür. Bir daha tekrarlanmamasını diliyorum.