Niyetler aynı; hedefler bir... Dünyada bir başka örneği bulunmayan, kendine has ve taklidi imkansız bir yürüyüş bu. Ne sendikaların nümayişine benziyor ne de siyasi mitinglere...
Slogan yok; şikayet yok; hırçınlık yok...
Simalarda tarifi imkansız bir sükunet var ve heyecan dorukta.
Herkes kendi yarışıyla baş başa. Hiç kimse bir başkasına
rakip değil. Aksine herkes kendi kendisinin rakibi. Ve bu yarışa katılan beş milyon insan Alemlerin Rabb'inin marifetine ererek kendisini aşma mücadelesi veriyor. Kesrette cüzleri görünen vahdetin hakikatine ermek istiyor. Kaybedeni yok bu müsabakanın. Arafat'ta günahlardan arınmak umumi bir ihsan ve bu ihsandan istisnasız herkes faydalanacak. Fark bundan sonrasında... Onu da sadece ihsan eden bilecek.
Kâbe'den başlayan ve Kâbe'de noktalanan bir seyr-i süluk gibi... Mutlak kast manasına gelen hac ibadetini ifa etmek üzere Mekke'ye gelenler Arafat'a doğru uzanan yolculuğun sonunda kim bilir nelere mazhar olup, neler hissedecekler? Arafat'ta marifet isteyecekler, "menasik"in, "şeair"in hikmetlerini kavramaya çalışacaklar, kendileri için takdir edilmiş faydalara mazhar olacaklar...
Arafat'ta bulunup, ısrarla dua dua istedikleri şeyler sanki şuuraltına yüklenmiş de Müzdelife'ye ulaşıldığında, şuuruna erdikçe hayretlere varılacak ve orada kim bilir bazıları ne istisnai haller yaşayacak. Tabii, pek bir şey hissetmeyen, yol yorgunluğunu istirahatle geçirme telaşından başka derdi olmayanlar da bulunacak!...
En basit bir müsabaka için bile insanlar idman yapıyorlar. İdmansız maça çıkanlar ya sakatlanıyor ya da tıkanıp kalıyor. Hac gibi ömürde bir kere yapılacak ibadetten de azami istifade edenler elbette ki idmanlılar arasından çıkacak. Namazı cemaatle kılmanın sırrını bilenler, cumalardaki hikmetin farkına varanlar ömürde bir defa katılmaları farz kılınmış, dünya çapında bir toplanmayı ifade eden "cemaat-i uzma"ya dahil olmanın esprisini fark edecek. Farklı renkler, farklı diller, farklı mizaçlardan oluşan
İslam milletinin bir ferdi olarak bütün bir dünyayı içine alabilecek bir perspektiften bakabilmeyi deneyecek.
Ve mümkünse hac dönüşü, bakış açısını, düşünce ufkunu dünyanın tamamını içine alan perspektiften aşağı düşürmeden yaşamaya çalışacak. Küreselleşmenin küçülttüğü dünyada, sahip olduğu değerleri daha alt seviyede temsilin, evrensel değerleri köyümüzün sınırlarına mahkum etmekten başka manasının olmadığını fark edecek. İmkanlar kadar problemlerin derinliğini müşahede edecek,
şükür kadar sabra, bir o kadar da gayret ve iradeye sahip olmanın lüzumunu görecek.
Kâbe'den başlayan ve yine Kâbe'de noktalanan bu kutlu yürüyüş bir gün'e benzetilirse Meş'ari'l Haram "teheccüt"e denk geliyor. İnsanlığın ömrüne benzetilirse Efendimiz'in miracını temsile benziyor. Tasavvufi açıdan bakınca tam bir seyr-i süluk gibi...
Hac Suresi açısından bakınca ise Kâbe ile kıyametin ilişkisi açıkça görülüyor. Surenin "insanlara" hitapla başlaması, sonra "insanlardan bazıları" diyerek, üç ayrı kategorinin yaptıklarını sıralaması hacıların bakması gereken noktaları, onarması gereken çatlakları işaretliyor.
İnşaallah bu muhteşem yürüyüş maksadına ulaşır. Hacıların duası krizler içinde yuvarlanan dünyamızın selamet sahillerine ulaşmasının bir vesilesini teşkil eder.
İnşaallah...