Başlığın yanlış olduğunun farkındayım. Kaos ve karanlık bazen cümleleri de vuruyor.
Balyoz Darbe
Planı da öyle...
Bakıyorum,
Sarıkız,
Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven derken, şimdi de Balyoz çıktı karşımıza. Amma çok plan yapılmış. Adam gibi bir tane yapıp uygulamak varken, neden çoktan seçmeli tarzı
tercih etmiş
generallerimiz!
Sebeplere geçmeden önce bir hususu hatırlatalım.
Tarih olarak Balyoz diğer planlardan önce geliyor. Ayrıca diğerleri özel ekipler tarafından gizlice çalışıldığı halde, Balyoz, ordu plan seminerinde alenen tartışılmış. İkinci husus
Org. Çetin Doğan'ın kişilik olarak
kuvvet komutanları ve diğer orgenerallerden çok farklı olmasıyla ilgilidir. O vurur geçer.
Problem olanlar ölürse problem ortadan kalkmış olur. İşte çözüm budur! Bunun ne demek olduğunu daha açık anlamak isteyenlerin,
emekli General Osman Pamukoğlu'nun konuşmalarına bakması faydalı olacaktır. Özellikle de televizyonlarda Çetin Doğan'ın emekli edilişine dair yaptığı açıklamalarına... Akredite meslektaşlar bu ayrıntıları bizlerden daha iyi bilir. Doğan'ın "Altında kalacaklar! Kahrolacaklar!" açıklaması da kişiliğini net olarak yansıtıyor.
Şimdi çoktan seçmeli tercihin sebebine gelelim. Bilindiği gibi Sarıkız, Deniz
Kuvvetleri'nde, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven ise Jandarma Genel Komutanlığı'nda hazırlanmıştır. Jandarma'daki üç ayrı plan aslında bir tek planın farklı cüzlerinden ibaret olmalıdır. Muhtemel durumlara göre planın uyarlanabilirliğini göstermektedir. Mesela Eldiven,
Genelkurmay plana dâhil olmadığı takdirde
Hilmi Paşa'yı indirip yerine Şener Eruygur'u geçirerek
darbe planını uygulamak üzere hazırlanan kısımdır. Genelkurmay'dan habersiz çalıştıkları için biri Kara Kuvvetleri'nde diğeri de Hava Kuvvetleri'nde olmak üzere iki plan daha olmalıdır. Balyoz'un ortaya çıkması gösterdi ki, planlar süreci, Çetin Doğan'ın açıktan ve pervasızca yaptığı
Ordu Plan Semineri'yle başlamış.
Hürriyet gazetesine nasip olmuş bir haberi hatırlamalı burada. Galiba mayıs ayının sonlarıydı. Hürriyet gazetesi, Çetin Doğan'ın
kalp krizi geçirdiğini ve gece yarısı gizlice Florance Nightingale'e kaldırıldığını yazdı. Yetkililer, Org. Doğan'ın hastanelerine gelmediğini açıklamasına rağmen Hürriyet muhabiri gizlice koğuşa girip Çetin Doğan'ın varlığını tespit etmişti. Peki, Org. Doğan neden GATA'ya değil de gizlice bir
sivil hastaneye gitmişti? İşte bu haber, Doğan'ın pervasız yürüyüşünü noktaladı. Yeri gelmişken Hürriyet'e ve muhabirine teşekkür etmek gerek.
Ve o seminerle başlayan süreç Hilmi Paşa döneminde kısmen
kontrol altına alındığı için daha ziyade sivil unsurlar üzerinden ilerlemesini sürdürmüş, 2006 yılını müteakip tekrar karargâh gücünü arkasına almayı denemiştir. E-
muhtıra ve parti
kapatma davalarına bu açıdan ibretle bakmak gerek. Mustafa
Ünal Bey,
parti kapatma davalarındaki garabeti 20 Ocak tarihli "Yeni bir
kapatma davası mı?" yazısında güzelce ortaya koydu.
Zaten Balyoz Planı'na bakınca anlaşılmayan bir şey kalmıyor. Sarıklılar, çarşaflılar ve cami cemaati yürüyecekse öncelikle o insanların içine sızmış ve hatta o grupları yönlendirecek kadar etkin hale gelmiş olmak lazımdır. Yani darbeciler, karargâh gücünden mahrum kaldıkları dönemde fısk ve nifakı esas alarak AK Parti'nin oy potansiyelini oluşturan gruplar içinde yapılanmışlardır. İktidarı tabii oy mecralarıyla kavgalı hale getirerek
seçim yoluyla çökertebilmek için bilumum tezgâhları da kurmuşlardır. Bu nokta fevkalade önemlidir.
Sarayda dönen tezgâhın, koca Kanuni Sultan Süleyman'a oğlu Mustafa'yı boğdurttuğunu unutmamak lazımdır. Şimdi de
iktidar mahfillerinde kim bilir fâsıklar ne nifak kumpasları kuruyordur. Ne yalanlar tezgâhlanıyor, ne dosyalar
servis ediliyordur. Akı karadan, dostu düşmandan ayırabilme ferasetini tek başına Baş
bakan Tayyip Erdoğan'ın omuzlarına yıkmak doğru olmaz. Bülent Bey gibi Cemil Bey, Beşir Bey ve partinin itibar edilen temsilcilerine de çok iş düşüyor. Darbe planları ortaya çıkıyor ama zor olan fısk ve nifak şebekesini çözebilmektir.