İslam Birliği sevdasına beni Necmeddin
Erbakan düşürdü. Anti Siyonist, anti emperyalist hassasiyetimi de Erbakan Hoca'ya borçluyum. Milletle barışık bir devlet istemeyi de Erbakan Hoca'dan öğrendim.
Daha çocuk yaşlarda MSP'yi tutuyordum, kendime "Akıncı" diyordum. Siyasi duruşumun temelinde "Erbakancılık" var. Erbakan Hoca
AK Parti hükümetini istediği kadar emperyalist uşağı olarak görsün, ben, AK Parti hükümetinin bazı dış
politika hamleleri ile "
Demokratik Açılım" gibi ıslahat projelerini alkışlarken ve bunların emperyalist tahakkümden kurtulmamıza ve milletle barışık bir devlete kavuşmamıza
hizmet edeceğini ileri sürerken bile, bir şekilde Erbakan Hoca'dan besleniyorum.
Bugün Erbakan Hoca'nın durduğu yerde durmuyorsam, ona saygısızlığımdan değil,
davamızı o yerde durarak yükseltebileceğimize inanmadığım için durmuyorum. Erbakan Hoca'dan öğrendiğim davayı Erbakan Hoca'nın da üstünde gördüğümden.
***
Saadet Partisi iç karartıcı, asap bozucu bir söylem tutturmuştu. Asabi, ters, konuşulmaz bir ihtiyar gibiydi. Üstelik "ulusalcı" bir
profil çiziyordu. Erbakan Hoca'nın 1969'da yaktığı –daha doğrusu tarihimizden tevarüs ettiği- cihanşümul dava meşalesi bu sevimsiz
manzara içinde zayi oluyordu.
'Davayı herkes kendi döneminin şartları içerisinde kendi üslubu ile savunur' diyen
Numan Kurtulmuş partinin başına geçince, işler değişmeye başladı. Her şeyden evvel, partinin çehresi aydınlanmaya başladı. Müjdeleyen, nefret ettirmeyen bir
siyaset dili geldi. Yeni bir üslup, yeni bir söylem, yeni bir siyaset tarzı, yeni bir muhalefet anlayışı ortaya çıktı. Saadet Partisi bu süreçte itibarını yükseltti, etrafındaki muhabbet halkasını genişletti ve yükseliş trendine girdi. Bu sürece ayak uyduramayan ve hatta ayak sürüyen kesimin son parti kongresinde yönetime girememesi herhalde sürecin daha sağlıklı işlemesine ve süratlenmesine hizmet edecektir.
Saadet Partisi'ndeki gelişmeleri ben özetle böyle değerlendiriyorum. Erbakan Hoca'nın da böyle değerlendirmesini ve davayı 'çağın idrakine söyleten'
Numan Kurtulmuş gibi bir halef bulduğu için mutlu olmasını beklerdim. Böyle değerlendirmese de, Numan Kurtulmuş'a tepkisinde ölçülü olmasını... Hiç değilse 'Kaleyi düşmana teslim etmek', 'Davaya sadakatsizlik', 'Sütü bozukluk' gibi fevkalade ağır ithamlarda bulunmaktan imtina etmesini... Numan Kurtulmuş'u
hedef göstermekten, bazı kimselerin kin ve nefret duygularını harekete geçirmekten, kardeşleri birbirine düşürmekten Allah'a sığınmasını...
Kongre'deki liste ihtilafından kaynaklanan öfkesi, Erbakan Hoca'nın sağduyusuna ve nezaketine ağır basıyor. Halbuki "hayat sadece politikadan ibaret değildir; dostluklar, arkadaşlıklar, kardeşlikler var." (Numan Kurtulmuş)
Erbakan Hoca'yı böyle görmeye dayanamıyorum. O,
Türkiye ve bütün İslam dünyasına büyük hizmetleri geçen, tarihe mal olmuş abidevi bir şahsiyet. Bu saatten sonra parti kongresi tartışmalarına filan sığmayacak kadar büyük bir
efsane. Öyle olduğu için, veya onu öyle görmek istediğim için, veya ona öyle olmayı yakıştırdığım için, Saadet Partisi Genel İdare Kurulu'nda şu veya bu ismin yer almamasını adeta itikadi bir mesele haline getirip Numan Bey'e topyekûn savaş açmasını fena halde yadırgıyorum.
Kızabilir, eleştirebilir, bunda haklı da olabilir; ama topyekûn savaş?
Akıl alır şey değil.
***
Erbakan Hoca'yı seviyorum. Bana kazandırdığı dava şuuru için ona medyun-u şükranım. Geçmişteki hizmetlerini (ki maddi ve manevi faydalarından hâlâ nasipleniyoruz) daima saygıyla anacağım. Fakat, Erbakan Hoca'nın bugünkü siyasetini basiret ve feraset gibi kavramlarla izah etmekte müşkülatım var.
'MEDENİYET BU İŞİN NERESİNDE?'
Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'un, İstanbul'daki '
iftar baskını' ile ilgili beyanatı:
'Bu tür sofralarda böyle olayların çıkarılacağı, aklımızın ucundan geçmezdi, rüyamızda görsek inanmazdık. Çünkü bu camianın insanları, partisi kapandığı dönemde hiçbir taşkınlık ortaya koymamıştır. Milli Gençlik dediğimiz, böyle bir
gençliktir. Bu gençlerin kim olduğunu ve nasıl motive edildiğini anlamakta zorlanıyorum. 28
Şubat sürecinde hükümetin başbakanına ağır hakaretler yapılmış olmasına rağmen hiç kimseden en ufak bir taşkınlık olmamıştır. 4,5 milyon seçmeni olan
Refah Partisi kapatılmış, en ufak taşkınlık olmamıştır. Böyle bir iftar sofrasında taşkınlığı, bir
medeniyet değeriyle açıklamak mümkün değildir. Bunu ahlak ve kültür anlayışımız içinde açıklamak mümkün değildir. Her şey milletimizin gözü önünde oldu.'