BUGÜN yirmidokuzuncu kâbus sene-i devriyesini idrak ettiğimiz 12
Eylül 1980
darbesi gerçekleştiğinde, ben “Tercüman” Gazetesi’nin
Brüksel temsilcisiydim.
Aslına bakarsanız, “
cinnet yılları” girdabına daha 16-17 yaşlarında kapılmış ve 12
Mart 1971 darbesiyle birlikte de Maocu
çatı altında “profesyonel
devrimci” olmuş bir adamın, “Tercüman” gibi “sağın kalesi” bir yayın organına çalışması bile ayrı hikayedir.
Öyledir, çünkü şimdi “
Ergenekon”da yargılanan ve “ulusalcı” cihet içinde dahi en faşist ses olan o “kifayetsiz muhteris”, 1979 Eylül’ünde bana bu yönde talimat vermişti.
Donumuzu bile zorla “bağışlayıp” (!) çı
kartmaya başladığımız ve benim yine
Avrupa temsilciğini yürüttüğüm “
Karanlık” Gazetesi’nden ayrılmamı; artı, “
örgüt”le bütün bağları kopartmış gözüküp, aynı işi bir “büyük burjuva organı” adına üstlenmemi istedi.
Komünist lûgatte “denizaltı” tabir edilen statüyü edindim ki, şimdi hem söz konusu burjuvazinin “kalbine sızacağım”, hem de yazacağım haberlerle dezenformasyon yapacağım
* * *
HER neyse,
12 Eylül 1980 sabahı darbe haberini
Belçika radyosundan öğrendiğim.
Öğrendim ve müthiş afalladım. Dünyalarım yıkıldı. İnanmak istemedim. Neden mi?
Şundan ki, yukarıdaki “kifayetsiz muhteris” artık tamamen
ajan provokatörlük yayını yapan ve Çin’den gelen sinyallerle uyarak ABD ve NATO’yu sapına kadar savunup Rusya’yı baş düşman ilân eden “Karanlık” Gazetesi’nde her Allah’ın günü, “Türkiye’de asla darbe olmaz, bunu iddia edenler sosyal emperyalistlerdir” diye basbas ahkam kesiyordu.
Halbuki benim de darbenin eli kulağında olduğuna dair gizli endişelerim var ama, “nesnel ve öznel şartları tahlil eden” koskoca “örgüt yönetimi”nden iyi bilecek değilim ya!
Belli,
küçük burjuva ödlekliğim hâlâ sürüyor ki, oysa yalnız partine güven yoldaş!
* * *
GÜVENİYORUM ama, yukarıdaki Çin Komünist Partisi’yle ilişkiyi ben kuruyorum.
Ya, Paris’in 5. Corc caddesinde muhkim ÇHC elçiliğinde “sekreter” (!) gözüken ama aslında Avrupalı Maocularla bağlantı yürüten Çançun Yoldaş bizle görüşmek istediğinde bana “aziz dostum Piyer” diye kart yolluyor ve ben de acilen
Fransa başkentine gidiyorum.
Yahut aksine, Türkiye’den iletilenleri oraya aktarmak için yine aynı yolu tepiyorum.
Oysa, 1980 baharından beri taraflarımız arasında ciddi bir anlaşmazlık hüküm sürüyor.
Biz, artık “
legal parti” de kurduğumuz için Pekin’den resmi ziyaret daveti istiyoruz.
Çinliler ise, “gelin, başımızın üstünde yeriniz var ama mutlaka gizli kalmalı. Zira Çin analistleri Türkiye’de kesinkes darbe olacağı düşüncesindedir” cevabını veriyorlar.
Ve işte bendeniz
12 Eylül 1980 sabahı şaşkaloza dönüyorum, çünkü tâ uzak Asya’nın öngörüsü doğru çıkmış, fakat “kifayetsiz muhteris”in körlüğü bizi yine şapa oturtmuştur.
* * *
NEYSE artık olan oldu, NATO’dan gelen “ferahlama” tepkisini “Tercüman”a gönderdiğim gibi derhal asli işime, yani “profesyonel devrimcilik” görevime döndüm.
Perde arkasında editörü olduğum ve
yabancı dillerde
propaganda yaydığım “News Agency of
Turkey” adına darbeyi kınayan ve bunun bir askeri diktatorya anlamına geldiğini vurgulayan bildiriyi çalakalem yazıp, Brüksel’deki bütün medya organlarına acilen yolladım.
Akşam nihayet Ankara’yla bağlantı kurabildiğimde de bildirinin içeriği özetledim.
Ve, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın kararını tebliğ eden “sorumlu yoldaş” (!), “bok yemişsin, müdahale anarşiye ve Rusya’ya karşı yapıldı, destekliyoruz” demez mi?
Kısa zamanda tekrar legal yayın çıkartacağımız da eklemez mi (adı “Ufuklar” oldu)?
Yuh ki yuh, artık başlarım senin “proletarya disiplini”ne de, “cinnet yılları”na da!
Şükür, işte o gün bugündür, yani tamı tamına 29 yıldır “dönek”im ki; “dönmeyenler” (!) de yine o bugündür, ebedi 12 Eylül’lerin “Ergenekon”undan medet ummayı sürdürüyorlar.