Fenerbahçe'nin oyun istikrarı, yine bir değişime uğramadan, bu kez
Kadıköy sınırlarında bilmem kaçıncı tekrarını yapıyordu.
Alex'in ve diğer
takım arkadaşlarının katıldığı 15-20 dakikalık rüzgarın ardından, topu kendi kalelerinden uzak tutarak,
vakit dolduruyorlardı.
Ve yine ikinci 45'e afyon yutmuş gibi başlıyor. Kendilerini boşa çıkartıp pas istemiyor, ileriye kat etmiyor, maçın temposunu mümkün olduğunca kendilerine ve en az yorulacakları biçime ayarlamaya çalışıyorlardı.
Aslında ilk yarı sonlarında, maçın devamının ne olacağına ilişkin sinyaller,
Karabük takımının koca Fenerbahçe'yi paslara
seyirci bırakmasıyla geldi. Tribünler seyirci kalmadı, ıslıklarla uyarıyı yapmaya başladılar. Anlayan, anlamamazlığa geldi, skora yatma etabı başladı.
Daum'un takımı ve felsefesi sahadaydı.
Üstelik bunları değiştirmek için gelen Aykut
Kocaman kenarda olduğu halde.
Yücel hoca, Angelov hamlesi ile sahadaki forvet sayısını üçe çıkardı ama
oyuncu sayısını yine on birde tuttu. Nasıl oluyor demeyin, Fenerbahçe adına sahada olup, aslında olmayanları düşünün.
DEFANSİF HAMLELER
Kocaman'ın Stoch'un yerine
Selçuk ile 18 dakika sonra buna cevabı vardı. Kaç maçtır şeffaf ve dirençsiz orta sahasını taze bir kuvvet ile yeniden biçimlendirdi. Fenerbahçe takımı sahasında, önde olduğu maçta, dolu tribünler karşısında ikinci ligden yeni gelen rakibine defansif hamlelerle karşılık veriyordu.
Buna kızmıyorum. Başka çareleri yoktu.
Gollerin kahramanı Alex, sonrasında top kaybı sayısında da takımın lideri oldu.
Niang ile birlikte ilerde top tutamıyor, takımı
rakip sahaya taşıyamıyorlardı. Her hamlelerinde topu rakibe taktılar. İlginç bir durum aslında. Derler ki; "Topun sahibi olan rakipten bir saniye avantajlıdır; çünkü hamle avantajı vardır".
Dünkü Karabük her pas girişiminde F.Bahçe'den önce atak yapıyor ve hamlesine karşılık alıyordu.
Sorun ve çözüm iç içe... Sonuçlar ne kadar iyi gelse de, bu mantalitedeki oyuncular ile farklı oynamaları mümkün değil.
"İyi oyuna değil, gol atıp kazanana üç puanı veriyorlar" diye düşünenler için, sahadakiler idealdir. Felsefeler bile tabelada yazanla ölçülüyor bu ülkede. Böyle baş olunca, bu tıraş da kaçınılmaz. Kime ne diyeceksiniz?